×
KÜRESEL

ANALİZ

Yüksek Öğretimde Kazan-Kazan Formülü ve Nurettin Topçu

Türkiye’de ya da dünyada yüksek öğretimi tartışırken Topçu’nun hür düşünüş üzerine söylediklerine bir daha bakmak lazım.
“ÜNİVERSİTENİN AMACI Üzerine Bir Sorgulama” başlıklı yazımı “liberal eğitim herkes için bir kazan-kazan durumuna da dönüşebilir. Sonuçta farklı ideolojileri benimseyenler insanların kendi fikirlerine sorgusuz sualsiz inanmalarını istemiyorlarsa, liberal eğitim onların tam da bu isteklerine cevap vermek üzere geliştirilmiştir” ifadeleriyle bitirmiştim. “Siyasi Düşünceler Tarihi Dersleri ve Avrupa-Merkezcilik” yazımda ise Avrupa-merkezciliği aşma çabalarının siyaset teorisi ile uğraşan farklı grupların beklentilerini karşılayabileceğini öne sürmüştüm. Bu iki yazıda da eğitimde farklı grupların taleplerine hitap edebilecek bir ara kazan-kazan formülünün mümkün olduğunu gösteren ifadeler vardı. 

Bu yazıda ise eğitimde kazan-kazan durumunun nasıl olabileceğini, düşünür Nurettin Topçu’nun eğitim üzerine görüşlerinin analizi üzerinden ele alacağım. Nurettin Topçu’nun bu noktada değerlendirilmesi önemli zira Topçu, Türkiye’de milliyetçi ve muhafazakar cenahta okunan ve değer verilen bir isim. Dolayısıyla onun eğitim anlayışında, üniversitenin amacını irdeleyen yazımda tanımladığım şekilde bir liberal eğitim yaklaşımı varsa, bu okuma muhafazakarlık ve eğitim politikaları tartışmalarına farklı bir açılım getirebilir. Son dönemde Boğaziçi Üniversitesine rektör atanmasıyla gündeme gelen üniversite eğitiminin içeriği tartışmasında, muhafazakarlar ve diğer ideolojik gruplar arasında uzlaştırılması mümkün olmayan bir farklılık olduğu izlenimi topluma verildi. Oysa burada işaret etmeye çalışacağım gibi Nurettin Topçu’nun eğitim düşüncesi referans alındığında, arada çok ortak noktalar olduğu da görülebilir. 

Avrupa-Merkezcilik Eleştirisi ve Topçu

Kendi felsefesini “ruhçu milliyetçilik” olarak tanımlayan Topçu’nun eserlerinde, yoğun bir Batılılaşma eleştirisi bulunur. Topçu birçok yerde Batı taklitçiliğini eleştirir ve Türk milletinin kendi dini ve tarihi kökenlerinden yola çıkarak bir dünya görüşü ortaya koyması gerektiğini ifade eder. Eğitim üzerine yazdıklarında da bu vurgu görülebilir. Topçu Türkiye’de milli eğitimin içeriğinin gerçekten milli olmadığını, Batı taklitçiliğine dayandığını belirtir ve milli bir eğitimin dini değerlere göre yeniden yapılandırılması gerektiğini savunur. Türkiye’nin Maarif Davası kitabının önsözünde belirttiği gibi: “Müslüman Türk’ün mektebi, maarif, metafizik ve ahlak prensiplerini Kur’an’dan” (Türkiye’nin Maarif Davası, 29. Baskı, s. 15) almalıdır.

Bu fikirler Topçu’nun milliyetçi tarafını ve onun Avrupa-merkezciliği aşan bir eğitim modeli arayışında olduğunu göstermektedir. Fakat Topçu’nun eğitimle ilgili tek fikri bu değildir. Topçu liberal eğitim modelini destekleyen bir düşünür şeklinde de okunabilecek fikirler ileri sürmüştür [1].

Liberal Bir Eğitimci Olarak Nurettin Topçu

Topçu’nun liberal bir eğitimci olarak okunmasını sağlayacak fikirler onun Yarınki Türkiye kitabındaki “Rönesansın Temelleri” ve “Bizde Rönesans” başlıklı yazılarında bulunmaktadır. Bu yazılarda Türk milletinin bir Rönesans gerçekleştirmesi gerekliliğinin altını çizen Topçu, Rönesans’ın olmazsa olmaz koşulunun hür düşünüş olduğunu söyler. Topçu, Descartes’tan yola çıkarak hür düşünüş önünde iç ve dış iki engel olduğunu ifade eder. Dış engeller Topçu’ya göre insanın düşüncelerini şekillendiren her tür otoritedir. Halk, örf, aile, çevre, mektep, üstad hepsi bu kategoride değerlendirilebilir. Bütün bu otoriteler hür düşünce önünde engel oluşturur çünkü onlardan edindiğimiz fikirler aslında bizim değildir. Onları biz seçmemişizdir. Bir fikri kendi akıl yürütmemiz sonucu seçmediysek burada hür düşünceden bahsedemeyiz. Bu sebeple Topçu “bizzat kendimiz tarafından aranıp doğruluğu bizce tahkik edilmemiş olan hiçbir fikri doğru diye kabul etmemek” gerektiğini söyler. 

Buna ek olarak, Topçu dış otoritelerin şartlandırmalarından zihni korumak için bir prensip de önerir. Yine Descartes’tan yola çıkarak “herhangi bir mesele hakkında doğru bir hükme ulaşmak isteyen insan, o mesele hakkında, o zamana kadar sahip olduğu görüşlerle inançları, hisleri ve bilgileri, araştırmanın sonuna kadar terk etmelidir, bir tarafa bırakmalıdır; sanki o konuda hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmalıdır” der. Topçu bu prensibin pratikte nasıl kullanılacağını şu örneklerle anlatır: “Mesela, iktisadi bünyemizi tanıyacağız. Bir tüccar veya bir köylü hisleriyle değil de, bir yabancı insan gibi düşünelim. İslamiyet hakkında herhangi bir hükmü verirken o andaki İslami duygu ve bağlılıklarımızı bir tarafa bırakmalıyız. Milliyetçilik meselesi üzerinde düşünürken hangi milletten olduğumuzu, yalnız bir an için, unutmalıyız. Bin yıllık tarih üzerinde hükümlere ulaşmak isterken, bağlı bulunduğumuz müesseselerle tuttuğumuz partinin zihniyetini, zihnimizden bir müddet için çıkarıp atalım.” Topçu bu yapılmadığı takdirde “iyi bilelim ki biz, insanlığın huzurunda hakikate ihanet edenler safında yer alacağız” diyerek önerdiği prensibin ilmi araştırmalarda ne kadar önemli olduğunun altını çizer.  

Topçu hür düşünüş önünde iç engelin, insanın ihtirasları olduğunu söyler ve haset, korku, garaz, sempati gibi duyguların da insanın doğru hükme ulaşmasını engelleyebileceğini ifade eder. Topçu ihtirasların akıl yürütme sürecine negatif etkilerinden kurtulmak için Descartes’ın “hükümlerimizi sonraya bırakmak” prensibini öne sürdüğünü belirtir. Kendi ifadesiyle “mademki içimizde ihtirasları frenlemek imkansız, o halde acele hükümler vermeyelim. Tam kanaat gelinceye kadar, hükmü sonraya bırakmak, bu ilmi ve iradi sabır, ihtiraslardan korunmanın şartıdır.” Topçu’nun bu bağlamda ihtirasların tarih yazımını nasıl çarpıtabileceğine ilişkin söylediği şu sözler de dikkat çekicidir: “Hakikatin kutsal oluşuna hürmet edenler, tarihin olaylarını, üzerlerinden elli sene geçmeden önce yazmazlar. Kronolojiler çıkarılırsa, ilmi denen tarih kitapları, yaşanan cemiyet olaylarının üzerinden elli yıl geçip de bir neslin hayati menfaatleri ve ihtirasları yok olmadan, onlar hakkında ebedi kalacak hakikat hükümleri vermiyorlar. Bunun aksi, ilmi tarih değil, propaganda yapmaktır.”

Topçu’nun genel olarak hür düşünüşe vurgu yapması ve bunun gerçekleştirilebilmesi için öne sürdüğü fikirler, liberal eğitim vizyonuyla birebir örtüşmektedir. Topçu’nun bizzat tahkik etmediğimiz hiçbir fikri doğru kabul edemeyeceğimiz fikri, liberal eğitimde olduğu gibi, farklı fikirlerin derinlemesine çalışılmasını gerektirmektedir. Diğer taraftan, bir konuyu araştırırken hislerimizi, ihtiraslarımızı bir tarafa koyma yönündeki çağrısı da liberal eğitimin farklı fikirlerin objektif olarak aktarıldığı ve tartışıldığı bir ortam oluşturma idealiyle paraleldir. 

Kazan-Kazan Formülü ve Topçu’nun Maarif Davası 

Görüldüğü üzere, Topçu milliyetçi hassasiyetleri sebebiyle Avrupa-merkezciliğe karşı net bir tavır almış olmakla birlikte, felsefi formasyona sahip bir düşünür olarak, felsefi sorgulamanın, tartışmanın eğitim sürecinde hakkının verilmesi gerektiğini düşünmekte ve bu yapılmadan ulaşılan sonuçların yanlış olabileceğini vurgulamaktadır. Dolayısıyla Topçu’nun felsefi sorgulamaya verdiği önem, onun milliyetçi eğitim anlayışını pratikte liberal bir eğitim modeline yaklaştırıyor. Bir başka deyişle, Topçu nihai olarak milliyetçi bir dünya görüşünü öğrencilere aktarmayı istese de sadece kendi milliyetçilik anlayışının insanlara anlatıldığı bir okul modelinin de sakıncaları olacağını gösteren bir felsefi eğitim fikrine sahip. 

Buradan yola çıkılarak Topçu’nun üniversite eğitiminde “Siyasi Düşünceler Tarihi Dersleri ve Avrupa-Merkezcilik” başlıklı yazımda ortaya koyduğum Avrupa-merkezci olmayan (dünyadaki farklı düşünce geleneklerini öğrencilere aktaran) bir liberal eğitim modelini benimseyebileceği de söylenebilir. Bu tarz bir eğitim Topçu’nun hem milliyetçi kaygılarına ve hem de felsefi sorgulamayı temel alan eğitim felsefesine hitap edebilir. 

Diğer taraftan Topçu’nun maarif davası, yukarıda bahsedilen özellikleri sebebiyle aslında farklı ideolojik grupların benimseyebileceği bir nitelik taşıyor. Sosyal ve beşeri bilimlerin tartışmayı, eleştiriyi, sorgulamayı gerektiren doğasının farkında olan Topçu, hür düşünüş ile ilgili yazdıklarında bu alanlarda mesafe kat edilmesi için gerekli prensipleri ve eğitim vizyonunu ortaya koyuyor. Bu anlamda Topçu’nun maarif davası, yüksek öğretimde kazan-kazan formülünün bir örneğini sunuyor ve yüksek öğretimin içeriği tartışmalarının kaçınılmaz şekilde bir kutuplaşma gerektirmediğini ortaya koyuyor. Bu anlamda, Türkiye’de ya da dünyada yüksek öğretim müfredatını tartışırken Topçu’nun hür düşünüş üzerine söylediklerine bir daha bakmak lazım. 


[1] Bu yazıdaki Topçu’nun eğitim anlayışındaki milliyetçi ve liberal yönler analizi daha detaylı olarak Muhafazakar Düşünce dergisinin 57. sayısında yayımlanan “Nurettin Topçu’nun Eğitim Anlayışında Liberal Etkiler” başlıklı makalemde bulunabilir. 

ÖMER TAŞGETİREN

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi. Doktorasını Georgia State üniversitesinde tamamlayan Taşgetiren, siyasal düşünceler tarihi, demokrasi teorisi, liberalizm konularında araştırmalar yapmakta ve bu konularda dersler vermektedir.