×
KÜRESEL

ANALİZ

Ulusların Güç Mimarisi: Bir Gücü Büyük Yapan Nedir?

Rekabetçi ulusların güç mimarisi, itici bir ulusal hırs, vatandaşlar için paylaşılan fırsatlar, ortak bir ulusal kimlik, aktif bir devlet, etkili sosyal kurumlar, öğrenme / adaptasyon kültürü ve çoğulculuktan oluşan yedi temel sütun üzerinde yükseliyor.
ULUSLARIN YÜKSELİŞ ve düşüşüne ilişkin tarihsel vaka incelemesine dayalı geniş bir araştırma, ulusların gücünü ve rekabetçi kaderini belirlemede yedi karakteristik özelliğin kritik bir rol üstlendiğini gösteriyor.

Bunlardan ilki -muhtemelen her türlü göreli ulusal gücün temeli- toplumların kendi ulusal hırslarını harekete geçirme kapasiteleridir. Bu dinamik, dışa dönük olarak, bir ulusal misyon, büyüklük duygusu ve dünya siyasetini etkileme arzusu üretir. İçerde ise bilimsel araştırmadan işletmeye, endüstriden sanata kadar her şeyi öğrenme, başarma ve kazanma konusunda ulusal bir dürtü oluşturur. Ulusal hırsı harekete geçirmek, bütün bir ulusun kendi dünyası hakkında bilgi edinme ve kendi dünyası üzerinde etki yaratma taahhüdünü gerektirir: Keşfetme ve kontrol etme; anlama ve yönlendirme. Bu dürtü kolaylıkla yanlış yönlere sapabilir. Aşırı ulusal hırs, ister yıkıcı seçim savaşları yoluyla isterse ulusal kaynakların aşırı tüketimine yol açan ve yıkıcı tepkileri kışkırtan emperyal fetihler yoluyla, ülkeleri başarısızlığa sürükleyen karanlık bir çıkmaza dönüşebilir. Ama böyle bir hırs olmadan, ülkeler nadiren güçlü, yerel ekonomik / teknolojik motorlar inşa edebilir veya göreli güç mücadelelerinde üstün gelebilir.

Ulusal hırsın önemine ilişkin tarihsel kanıtların çoğu, rekabetçi başarı ile ulusal hırs arasında neredeyse birebir bir ilişki olduğunu gösteriyor. Örneğin, Roma'nın itici bir hırsı vardı: Orta - geç Cumhuriyet ve erken İmparatorluk dönemlerinde Roma’nın büyük güç olarak yükselişi ve zamanının büyük güçleri üzerindeki üstünlüğü, çok açık bir şekilde hakimiyeti, ustalığı ve fetihleri yücelten güçlü bir toplumsal gelenek tarafından beslendi. Başarıya ve keşfetmeye yönelik yerel dürtü de dahil olmak üzere benzer türden hırslar, bugün rekabet gücü yüksek tüm ülkelerde bulunabilir. Ancak bozulan toplumlar, bu maceracı ruhun ve onunla birlikte gelen her şeyin (gelişmeye susamışlık, yeni bilgi iştahı ve risk alma isteği vs. gibi şeylerin) solduğunu yansıtma eğilimindedir.

Rekabet gücü yüksek toplumlar, güçlü bir ulusal hırsa sahip olmanın yanı sıra, ulusal fırsatları vatandaşları arasında geniş ölçekli bir şekilde paylaşma eğilimindedir. Vatandaşları için başarıya giden birçok yol sunarlar. Nüfusun nispeten çok sınırlı bir kesimini (en azından ana rakipleriyle karşılaştırıldığında) üretken rollerden dışlarlar. Bunu yaparken, mevcut yeteneklerinin büyük bir kısmından yararlanırlar ve nüfuslarının geniş bir kesimine gerçek beklentiler sunarlar. Bu özelliği sergileyen toplumlar, zamanla tüm sosyal gruplara geniş haklar ve fırsatlar verilmesi, girişimci ve yaratıcı ilerleme için açık yollar sağlanması dahil olmak üzere pek çok farklı boyutlarda kapsayıcı bir ulus haline gelirler. Roma, Meiji dönemi Japonya’sı ve hatta sanayi çağındaki Büyük Britanya, modern gözlere inanılmaz derecede kısıtlayıcı gelecek ortak fırsat formlarından güçlü avantajlar elde ettiler. Bu toplumlar, zamanlarının standartları açısından, rakiplerine göre daha fazla insandan daha fazla üretken yetenek çekmenin daha fazla yollarını geliştirdiler.

Tarih boyunca, vatandaşları arasında ulusal fırsatları paylaşan milletler, paylaşmayanlara karşı üstünlük elde etmişlerdir. Roma'nın fethedilen halklara vatandaşlık açma ve azatlı köleleri önemli sosyal rollere dahil etme politikası, ona ekonomik ve askeri avantajlar sağladı. Benzer şekilde, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından sağlanan sosyal hareketlilik, bu güçlere Kıta Avrupası'ndaki sosyal olarak daha kısıtlayıcı olan güçlere karşı bir avantaj sağladı. Bu güçlerin on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda muazzam bir ekonomik ve bilimsel ilerleme göstermelerine katkıda bulundu. 

Ulusal rekabet gücünü harekete geçiren bir diğer özellik, ortak ve tutarlı bir ulusal kimliktir. En rekabetçi toplumlar, başarılarını güçlü bir ortak grup kimliği temeli, bir ulus olma duygusu üzerine inşa eder. Bu paylaşılan ortak kimlik, ulusların yalnızca siyasi, etnik parçalanma ve çatışmanın rekabeti engelleyici niteliklerinden kaçınmasına yardımcı olmakla kalmaz; aynı zamanda onların dışa dönük rekabet süreçleri için toplumsal bir destek toplamasını sağlar. 

Aynı dinamik, tarih boyunca diğer birçok rekabetçi gücün yükselişini tetikledi. Örneğin, Japonya'nın hem Meiji hem de II. Dünya Savaşı sonrası dönemlerinde endüstriyel ve askeri açıdan öne çıkması, kısmen birleştirici bir ulusal kimlik sayesinde mümkün oldu. Elbette bu kimlik, Japon karakterinin gerçek doğası üzerine yürütülen iç tartışmalarla her zaman karmaşıktı; ancak yine de ortak bir çaba ve fedakarlık ruhunu harekete geçirdi.

Öte taraftan rekabetçi toplumlar aynı zamanda aktif devlet formundan yararlanma eğilimindedir. Aktif devlet, ulusal yeteneklere ve faydalı toplumsal niteliklere yatırım yapan, tutarlı, güçlü, hedefe yönelik ve etkili bir yönetimi ifade eder. Aktif devletler, farklı ülkelerde ve farklı dönemlerde farklı biçimler almış, ancak genel olarak ekonomik başarı ve sosyal istikrar için gerekli olan kamu ve özel kurumları beslemiştir. Bu, devlet öncülüğünde kalkınmayı taahhüt etmek, özel sektörü geliştirmek, ulusal istikrarı sağlamak, güçlü eğitim sistemlerini desteklemek, devrimci teknolojiler için yeterli pazar sağlamak ve kritik anlarda ulusal iradeyi toparlamak anlamına geliyor. Rekabet avantajı yaratan aktif devletin en bariz örneği, erken sanayi politikalarından daha sonraki devlet araştırma / geliştirme desteğine ve özel teknolojilere kadar geniş bir alanda, büyük inisiyatifler üstlenen Amerika Birleşik Devletleri'dir. İtalyan Rönesansı’nın şehir devletleri, modern Birleşik Krallık ve Japonya da bu konuda iyi örneklerdir. Buna karşılık, Habsburg İspanya’sı ve son dönem Osmanlı İmparatorluğu, ulusal gücün kilit unsurlarını desteklemek için tam olarak tutarlı, kalıcı yaklaşımlar geliştiremedi ve sonuç olarak rekabet güçleri zarar gördü.

Ekonomistler, modern toplumlarda aktif devletlerin büyümeyi hızlandırmaya yardımcı olan pek çok yöntemini listeliyor. Örneğin Mariana Mazzucato, devlet desteğinin bilgi teknolojisi, yeşil enerji ve ilaç sektörlerindeki büyük ilerlemeler için ne kadar kritik olduğunu göstermiştir. İnternet ve GPS teknolojisi, kısmen ABD Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı'ndaki programlardan büyüdü. Hükümet desteği, ayrıca nükleer güç ve gelişmiş havacılık sistemleri dahil olmak üzere pek çok başka teknolojinin ortaya çıkmasına yardımcı oldu.

Diğer yandan aktif devlet esas olarak rekabetçi toplumların bir başka özelliğine dayanır: Etkin sosyal kurumlar. Ekonomistler Daron Acemoğlu, Douglass North ve James Robinson'ın gösterdiği gibi, güçlü ve kapsayıcı kurumlar, ekonomik büyümeyi teşvik eder, devletin meşruiyetini arttırır, sosyal zorluklara yanıt verir ve verimli askeri güç üretir. Örneğin Birleşik Krallık'ta yüzlerce yıllık ulusal parlamento, güçlü mali sektör ve güçlü donanma, açıkça ülkenin ekonomik ve jeopolitik yükselişine katkıda bulunmuştur. Sovyetler Birliği'nin gerilemesi ve nihayetinde çöküşü, kurumlar yozlaştığında ve etkisiz hale geldiğinde neler olduğunu ortaya çıkardı. Rekabet avantajıyla ilişkili tüm diğer karakteristik özelliklerde olduğu gibi, etkili sosyal kurumlar da tek başına ulusal başarıyı veya başarısızlığı açıklamak için yeterli değildir. Kritik bir öneme sahip olmaları için daha geniş değerler ve alışkanlıklarla eşleştirilmeleri gerekir.

Çoğu rekabetçi toplum bir başka karakteristik özelliği paylaşır: Öğrenme ve adaptasyona yönelik güçlü bir sosyal vurgu. Rekabetçi toplumlar, üretme, keşfetme ve öğrenme dürtüsüyle ateşlenirler. Ortodoksluk ve gelenek tarafından zincire vurulmak yerine, uyarlamayı ve deneyi benimserler. Kamu politikasında, iş modellerinde, askeri kavram ve doktrinlerde, sanat ve kültürde yeniliklere açıktırlar. Tarih boyunca - Atina'dan Roma'ya, endüstriyel Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri'ne kadar – öne çıkan toplumların rekabet başarısı, yaygın entelektüel merak ve öğrenmeye bağlılık ile güçlü bir irtibata sahiptir. Daha yakın tarihli çalışmalar, modern teknolojik eğitime bağlılık ile büyüme ve yenilik arasında olduğu gibi eğitimsel kazanım ve büyüme arasında da olumlu bir ilişki olduğuna dair kanıtlar sunuyor.

Son olarak, dinamik ve rekabetçi pek çok ulus, kendi içerisinde önemli ölçüde çeşitlilik ve çoğulculuk barındırır. Çok çeşitli deneyimler ve bakış açıları, daha fazla fikir ve yeteneğin üretilmesine yardımcı olur ve bu da ulusal gücü sürekli kılar. Çoğulculuk aynı zamanda firmalar ve askeri şubeler gibi kuruluşları rekabete ayak uydurmaya zorlayarak güçlendirir. Çeşitlilik birçok biçim alır: Viktorya dönemi Birleşik Krallık veya çağdaş Japonya gibi etnik ve ırksal olarak homojen uluslar bile, ulusal rekabet gücünü artıran geniş bir siyasi ve ticari çeşitlilik üretebilmişlerdir.

Modern anlamda çeşitlilik, potansiyel rekabet avantajları da vaat ediyor. Çok kimlikli ama kaynaşmış toplumlar, rekabeti ve yeniliği baskılayan katı ortodoksilerden uzak durma eğilimindedir. Yabancıları asimile etme yetenekleri, yurtdışından yetenek çekmelerini kolaylaştırır. Bu avantajlar, birçok büyük gücün rekabet avantajlarını artırmalarına ve korumalarına yardımcı oldu. Kimliksel çeşitliliğin ulusal canlılığa katkıları, pek çok ampirik araştırma tarafından doğrulanmıştır.

Dengeli bir güç mimarisi

Bu yedi özelliğin her biri ulusal rekabet gücüyle ilişkilidir. Ancak hepsiyle övünen toplumlar bile uzun vadeli başarıyı garanti edemez. Uzun vadeli rekabetlerde üstünlük arayışında olan ulusların, bu karakteristik özellikler aşırılığa evrilip ağır bir yük haline gelebileceğinden, her bir özellikle ilgili dengeyi sağlamaları gerekir. Bu denge meselesi, belki de en çok ulusların kendilerini aşırı genişletmesine yol açabilecek ulusal hırs ilkesi için geçerlidir. Ama aynı zamanda diğer özellikler için de geçerlidir. Örneğin, aktif bir devlet inşa etme çabası, otoriterliğe ve hoşgörüsüzlüğe dönüşen merkezi bir gündem üretebilir. Etkili sosyal kurumlar, şişirilmiş ve boğucu bürokrasiler haline gelebilir. Çok fazla çoğulculuk ulusal birliği bozabilir. Bu nedenle dinamik ve başarılı toplumlar, bu temel özelliklerin yedisini de sağlıklı bir denge ve ılımlılık içerisinde gerçekleştirmeyi amaçlar.

Ayrıca başarılı toplumlar, rekabetçi özelliklerinin birbirini güçlendirmesini sağlar. Her karakteristik özelliğin sağladığı güç ve avantaj, tikel sonuçlarından değil, diğer özelliklerle birlikte oluşturduğu total etkiden kaynaklanır. Örneğin ulusal hırs ile öğrenme ve adaptasyon kültürü birbirini sağlam bir şekilde güçlendirir. Aynı şekilde aktif devlet ve etkili kurumlar birbirini güçlü bir şekilde besler. Ayrıca paylaşılan fırsatlar, gerçek değerini elde edebilmek için biraz çeşitlilik ve çoğulculuk ile birleştirilmelidir. Ulusal başarının bu reçetesi, rekabetçi toplumların hepsinde, birbirini karşılıklı olarak güçlendiren bileşenlerle ve çağ / yaklaşım farklılıkları etrafında kendisini gösterir. Bu ulusal güç mimarisi, devlet destekli güçlü ulusal hırs ile çeşitli insan sermayesini, etkili sosyal kurumlar ile hukukun üstünlüğünü, ortak bir ulusal topluluk ruhu ile deneylere ve yeni fikirlere derinden duyulan saygıyı birleştirir.

Bu güç mimarisinin rekabetçi başarıyı sağlayabilmesi için, bir toplumun kamusal ruhlu bir elit sınıfa sahip olması gerekir. Uluslar, toplumun geniş bir kesimini temsil eden ve topluma sosyal hareketlilik yollarıyla bağlı olan, aktif, kamuya açık bir elit çevresinden muazzam rekabet avantajı elde eder. Ancak bir ulusun seçkinleri (hepsi ya da çoğunluğu) yozlaştığında ya da rant peşinde koşmaya başladığında, o ulusun canlılığı, dayanıklılığı ve rekabet gücü aşınacaktır. En önemlisi, bir ulusun seçkinlerinin kalitesi, iktidar kurumlarının meşruiyetini belirlemede hayati bir rol oynar. Seçkinlerin kendilerini kamu yararına adamanın ötesinde yozlaşmış ve çıkarcı aktörler olarak görüldüğü yerde, toplumlar ve onları yöneten kurumlar genellikle körelir veya çöker.


Bu yazı, Foreign Affairs’in Temmuz/Ağustos 2022 sayısında “What Makes a Power Great: The Real Drivers of Rise and Fall” başlığıyla yayınlanan analizin bir bölümünün çevirisidir. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.

MICHAEL J. MAZARR

RAND Corporation'da kıdemli siyaset bilimci.