×
FRANSA

ANALİZ

Tüm Dünya Otoriterleşirken: Fransa ve Genel Güvenlik Yasası

Eleştiriler; organizasyon yapısının dengesini bozarak daha otoriter bir yürütme inşa etmek, basın özgürlüğü başta olmak üzere “özgürlükleri” kısıtlamak, devleti polis devletine dönüştürmek gibi farklı başlıklar altında toparlanmaktadır.
S ÖZ KONUSU OLAN Fransa ile Türkiye ilişkileri olduğunda birbirleri ile Akdeniz üzerinden komşu sayılabilecek bu iki ülkenin arasındaki ilişkinin oldukça inişli çıkışlı olduğunu ifade etmek gerekir. Yakın dönemde Suriye, Kıbrıs, Libya, Mısır, Ermenistan gibi birçok ülkede yaşanan uluslararası krizlerde ortak politik çıkarları olan bu iki devlet birbirlerinin kamuoylarını oldukça sık meşgul etmektedir. Bir diğer taraftan gerek Osmanlı devletinin son dönemlerinde gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Türk entelektüellerinin üzerindeki Fransız etkisi de yadsınmayacak düzeydedir. Bu nedenle idari ve adli sistem tartışmalarında Fransa’ya oldukça sık referans yapılmaktadır. Bu referans sıklığının beraberinde gelen risklerden biri Türk basınında yer alan haberlerde sıklıkla Fransa’daki Cumhurbaşkanı, Parlamento, Senato, Anayasa Mahkemesi, Danıştay gibi kurumsal yapılara yapılan atıflarda bahsedilen kurumların Türkiye Cumhuriyeti’ndeki makamlarla aynı anlamı taşıdığının düşünülmesidir. “Fransız tipi” yönetimde bu kurumların farklı anlamlar taşıdığı açıktır. 

Ülkeler farklı kültür ve sosyal yapılara sahip olmaları nedeni ile aynı ilkeleri farklı kurumsal yapılarla icra edebilmektedir. Alexis de Tocqueville’in kuvvetler ayrılığını savunurken, despotizm doğuracağı gerekçesi ile demokrasiyi eleştirmesi, bu durumun ancak ABD gibi ülkeler için geçerli olmayacağına ilişkin görüşleri aslında bu duruma bir örnektir. 1958’de beşinci kez restore edilen Fransa Cumhuriyeti de temelde güçler ayrılığı prensibine dayanılarak kendine has dinamikleriyle, kimi toplumsal ihtiyaçların bir sonucu olarak dizayn edilmiştir. 

“Genel Güvenlik Yasası” (la loi sécurité globale) olarak bilinen yasanın 24. Maddesinde değişiklik öngören yasa değişikliğinin Fransa gündeminde yarattığı etkiyi de Fransa’nın kendi dinamikleri ve toplumsal ihtiyaçları ile açıklamak gerekir. 1789 yılında başlayan cumhuriyet serüveni içerisinde Fransa’da beş cumhuriyet, üç monarşi, iki imparatorluk, bir işgal hükümeti dönemini barındırmaktadır. Kurumların stabil hale gelmesi, organizasyon yapıları arasında dengenin sağlanması birbirinden farklı kilometre taşlarına sahip uzun bir yolculuk olmuştur. 

Özellikle “Sarı Yelekliler” olarak bilinen hareketin yanı sıra birçok sendika ve siyasal partinin de muhalefet ettiği yasa tasarısı 1881 tarihli “Basın Özgürlüğü” kanununda ilave yapılmasını öngörüyor. Bu değişiklik, fiziksel veya psikolojik olarak zarar verme amacıyla kolluk kuvvetlerinin video ve fotoğraflarının veya kolluk kuvvetinin teşhis edilmesine imkan sağlayacak diğer herhangi bir bilginin yayılmasının bir yıl hapis cezası ve 45.000 Euro ile cezalandırılacağını hükme bağlamaktadır. 

Yasa tasarısına getirilen eleştiriler yine kökeni üçüncü cumhuriyet dönemine dayanan toplanma ve yürüyüş yapma hakkının, basın özgürlüğü hakkının kolluk kuvvetlerine sağlanan hak ve imtiyazlar lehine zedelendiği iddiasını taşımaktadır. 

Yasa tasarısının uzun bir süredir Fransa gündemini işgal ettiğini belirtmek gerekir. Bu bağlamda getirilen eleştirileri, bu eleştirilere verilen cevapları ve sürecin nasıl ilerleyeceğini değerlendirebiliriz. 

Eleştiriler; organizasyon yapısının dengesini bozarak daha otoriter bir yürütme inşa etmek, basın özgürlüğü başta olmak üzere “Özgürlükleri” kısıtlamak, devleti polis devletine dönüştürmek gibi farklı başlıklar altında toparlanmaktadır. Buna karşın yasa tasarısını ulusal meclise taşıyan İçişleri Bakanı Gerald Darmanin yasa tasarısının arkasında yatan temel motivasyonun yürüyüş ve eylemlerde görevli olan kolluk kuvvetlerinin (Ulusal Polis, Belediye Zabıtası ve Jandarma) kişisel bilgilerine erişen “kötü niyetli” insanlara karşı kolluk kuvvetlerini korumak olarak tanımlamaktadır. 

Yasa karşıtları yasanın bu hali ile yasalaşması durumunda birçok mağduriyetin yaşanabileceğinin altını çizmektedir. İçişleri Bakanı yasanın kolluk kuvvetlerinin kameraya alınmasını değil görüntülerinin “yayılmasını” suç saydığını iddia ederken, buna karşı getirilen en yumuşak eleştirilerde muhalifler, amacı kolluk kuvvetlerinin kişisel bilgileri veya görüntülerini yaymak olmayan kişilerin, paylaştıkları resimlerin paylaşma amacına aykırı bir şekilde başkaları tarafından yayılması durumunda da suç işlemiş olacaklarını iddia etmektedir. Kolluk kuvvetlerinin de her Fransız vatandaşı gibi kişilik haklarının yasalarca güvence altında olduğu, kolluk kuvvetlerinin ayrıca bir yasa ile kişisel güvenliklerinin garanti altına alınmasına gerek olmadığı eleştirileri yöneltilmektedir. 

İçişleri Bakanı bu yasa ile basın özgürlüğü yasasının “kötüye kullanımının” engellenmek istendiğini ifade ederken, muhalefet basın özgürlüğünün kötüye kullanılması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, bu yasa ile yürüyüş ve toplanma hakkının da en az basın özgürlüğü hakkı kadar tehdit edildiğini dile getirmektedir. 

İçişleri Bakanı Ulusal Meclis’te yasa tasarısına yöneltilen eleştirileri cevaplarken yasayla kolluk kuvvetlerinin görüntülerini almanın değil, bu görüntüleri yaymanın suç sayıldığının altını çizmektedir. Hükümet yetkilileri ile muhalefet arasındaki tartışmalar da işte bu noktada düğümlenmektedir. Muhalefet Fransız Ceza Kanununda kolluk kuvvetlerinin suçun oluşmasını önlemekle yükümlü kılındığını hatırlatarak “Genel Güvenlik Yasası”ndaki bu değişikliğe dayanarak kolluk kuvvetlerinin kendilerini kameraya alan kişileri engelleme hakkına sahip olacağını iddia etmektedir. Muhalefet bu durumu hem basın özgürlüğünün kısıtlanması hem de toplanma ve yürüyüş hakkını kullanan vatandaşların polisin görevini kötüye kullanmasına engel olmak adına eylemlerini kameraya alma haklarının ellerinden alınması olarak tanımlamaktadır. 

18 Kasım’da yasa tasarısını protesto etmek için yapılan eylemlerde polisin yasanın geçerlilik kazanmamış olmasına karşın görüntü alan eylemcileri engellemeleri muhalefet tarafından hükümetin otoriterleşmeye kapı araladığı eleştirilerine sebep olmuştur. İçişleri Bakanı’nın bu eleştirilere verdiği cevap hiçbir kolluk kuvvetinin hiçbir vatandaşı görüntü aldığı için engelleyemeyeceği, böyle bir durumda yasalara aykırı davranacağını ifade etmektedir. Vatandaşların görüntü almalarındaki amaçlarının polisin görevini kötüye kullanması olduğunu düşündüklerinde yapmaları gerekenin bu görüntüleri sosyal medya aracılığı ile paylaşarak kolluk kuvvetlerinin veya onların ailelerinin hayatlarını tehlikeye atmak olmadığı yasa destekçilerinin dayanak noktasıdır. Yasa ile bu durumun engellenmesinin amaçlandığı ifade edilmektedir. İçişleri Bakanı yaptığı konuşmada, vatandaşların kolluk kuvvetlerinin görevini suiistimal ettiklerini düşünerek yaptıkları çekimleri, Emniyet Müdürlükleri’ne, İçişleri Bakanlığı’na, eğer bu yetkililere güvenmiyorlarsa yüksek yargı mahkemelerine göndermeleri gerektiğini ve bu yasa ile bunu garanti altına almak istediklerini dile getirmektedir. 

Bu yasa kapsamında yürütülen tartışmalar Sarkozy sonrası Fransa yönetiminin otoriterleşmesi eleştirileri ile paralel olarak devam etmektedir. Tartışmanın en önemli aktörlerinden biri de 2018’den bu yana çeşitli eylemlerde bulunan “sarı yelekliler” hareketidir. 

Peki bundan sonraki süreç nasıl ilerleyecek? Fransa’da çoklu meclis sistemi söz konusudur. Fransa otoriter yönetimler ve pasif yönetimler arasında dengeyi bulmakta en az güçler ayrılığını sağlamak kadar zorlanmıştır. Bu nedenle olsa gerek, Cumhuriyet tarihinin ilk yüz yılı devrimler ve restorasyonlar dönemi olarak anılmaktadır. Böylelikle beşinci cumhuriyet, yürütmenin pasif kalmadığı ancak despotik bir yönetimde sergileyemeyeceği bir şekilde dizayn edilmiştir. Bu sistemin kritik kurumlarını kısaca sıralamak gerekirse; Cumhurbaşkanı ve Ulusal Meclis doğrudan halk oylaması ile seçilir, Cumhurbaşkanı denetiminde kurulacak bakanlar kurulu için Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilir, yerelde ise il yerel meclis üyeleri, bölge yerel meclis üyeleri doğrudan halk oylaması ile seçilir, ikinci ulusal meclis olan Senato ise yerel meclis üyelerinin de dahil olduğu bir seçmenler kurulu tarafından iki dereceli bir seçim sistemine dayanarak seçilmektedir. Senato ve Ulusal Meclis’in bir araya gelerek oluşturduğu bir de Kongre vardır ki kısıtlı durumlarda toplanır. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi ve Danıştay olmak üzere iki yüksek yargıdan da bahsetmek gerekir. Fransız idari sistemindeki çoklu kurumsal yapı, aktörleri iş birliğine ve uyum içinde çalışmaya zorlamak amacı ile dizayn edilmiştir. Bu amaca hizmet eden tamamlayıcı haklarda şüphesiz basın özgürlüğü ve toplanma/protesto hakkıdır. 

Ülkede bir yasa önergesinin kanunlaşması için ilkesel olarak ikili parlamento sistemindeki parlamentonun iki kanadı olan Ulusal Meclis ve Senato’da görüşülmesi gerekir. Parlamentonun iki kanadı arasında yasa önergesinin kabulüyle ilgili uyuşmazlık olması durumunda hükümetin inisiyatifi etrafında Ulusal Meclis’in nihai kararı esas alınır. Genel Güvenlik yasa tasarısında da hükümet tasarıyı Ulusal Meclis’e getirdi. 20 Kasım’da yapılan oylamada tasarının kabul edilmesi sonrasında tasarı Senato’ya gönderildi. Orada yapılacak oylamada da kabul edilmesi durumunda Cumhurbaşkanı’nın onayına gitmeden önce Anayasa Mahkemesi’nin onayına tabi olacak. İki meclis arasında tasarının kabulüyle ilgili uyuşmazlık olması durumunda hükümetin takdiri ile nihai karar Ulusal Meclis’in oylamasında alınan karar olacak. Anayasa Mahkemesi kanunu anayasaya uygunluk yönünden değerlendirdikten sonra üç farklı şekilde davranabilir; yasayı tümden onaylar, yasayı tümden anayasaya aykırı bularak reddedebilir ya da yasanın bir bölümünü anayasaya aykırı bularak geçersiz kılar ve geri kalan kısımlarını onaylar. Bu noktada söz konusu Genel Güvenlik Yasası, Anayasa Mahkemesi’nin onayından geçmesi halinde, Cumhurbaşkanı’nın onayı ile geçerlilik kazanacak.

Tüm bu tartışmalar devam ederken Cumhurbaşkanı gelen eleştiriler üzerine yasanın yeniden yazılması amacı ile kanun teklifini çekerek geri adım attı. Fransa hükümetini otoriterleşme eleştirilerine muhatap kılan bu yasa tasarısının İlerleyen günlerde hayata geçip geçmeyeceği, hayata geçmesi durumunda ne şekilde uygulama bulacağı hem Fransa hem de diğer Avrupa ülkeleri tarafından merakla izlenecektir.

ALİ SAFA KARTAL

1988 senesinde doğdu. Liseyi Saint-Benoit Fransız Lisesi’nde okudu. Lise eğitimi sonrasında Sorbonne Hukuk Fakültesi’ne kabul aldı. İki yıl eğitim aldıktan sonra buradaki eğitimini yarıda bırakıp Marmara Üniversitesi İktisat bölümünde eğitimine devam etti. İktisat Tarihi anabilim dalında Osmanlı’daki ilk Fransız elçiliği üzerine yaptığı çalışması ile yüksek lisansını tamamladı. Marmara Üniversitesi’nde halen devam ettiği doktora eğitiminde Osmanlı klasik döneminde kapitülasyon politikaları üzerine araştırma yapmakta.