×
KÜLTÜR

ANALİZ

Küreselcilik vs. Milliyetçilik: Küresel Siyasette Yeni Bölünme Ekseni

Bugün siyasette klasik sağ – sol bölünmesi yerine milliyetçilik - küreselcilik karşıtlığına dayalı iki yeni baskın kampın geliştiği bir geçiş dönemi yaşanıyor. Fransa, ABD, İngiltere ve Rusya siyasetinde yaşananlar bu kültür-politik geçişin somut göstergeleri.
SİYASETTE SAĞ VE SOL kavramlarını dünyaya armağan eden Fransa'ydı. Bugün bu bölünmenin yıkılmasının ve onun yerine milliyetçiler - küreselciler karşıtlığına dayalı iki yeni baskın kampın geçmesinin yolunu açan da Fransa oldu.

Sol-sağ ayrımının kökenleri, kraliyet vetosunun destekçilerinin Ulusal Meclis'in sağında ve muhaliflerinse solunda yer aldığı 1789 Fransız Devrimi'ne dayanıyor. Sonraki iki yüzyıl boyunca sol ve sağ, Batı siyasetinde merkezi bölünme hattı haline geldi.

Ancak 10 Nisan'daki Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda geleneksel merkez sağ ve merkez sol partiler çöktü. Sosyalist Parti'nin adayı Anne Hidalgo sadece %1.8, merkez sağ Cumhuriyetçilerin adayı Valerie Pecresse %4.8 oy aldı. Aşırı sol aday Jean-Luc Melenchon ise oyların %22'sini kazandı, ancak yine de elendi.

24 Nisan’daki son tur, her ikisi de sol-sağ siyaset günlerinin sona erdiği konusunda ısrar eden adaylar Emmanuel Macron ve Marine Le Pen arasında [geçti].

Le Pen genel itibariyle aşırı sağcı bir aday olarak etiketlense de bunu reddediyor: “Artık sağ ve sol diye bir şey yok. Gerçek ayrım vatanseverler ve küreselciler arasında.” Macron da uzun süredir “ne sağda ne de solda” olduğunu savunuyor. Biyografisini yazan Sophie Pedder'a söylediği gibi: "Yeni siyasi bölünme, küreselleşmeden korkanlar ile küreselleşmeyi bir fırsat olarak görenler arasında.”

Gerçek şu ki, Le Pen, “küreselci” kelimesini pejoratif bir anlamda kullanıyor. Basın toplantılarında, "küreselci konuşmalar" yaptığı için Macron’la alay ediyor. Ayrıca konuşmalarında küreselcileri, Fransızlara kültürlerine ve dillerine bağlı vatandaşlar olarak değil de daha ziyade kökünden sökülmüş tüketiciler olarak davranmakla suçluyor.

Bu tür bir retorik, şu anda dünya çapında milliyetçi sağın bir özelliği. Vladimir Putin'in Rusya'sından (Aleksandr Dugin ve Konstantin Malofeev gibi) etkili siyaset teorisyenleri sık sık “küreselciliği” Rus ulusuna ve kültürüne karşı bir komplo olarak değerlendiriyor.

Le Pen'in konuşmaları, açık bir şekilde, ABD başkanı olarak BM'ye “gelecekte küreselcilere yer olmayacağını” söyleyen Donald Trump'ın konuşmasını hatırlatıyor. “Gelecek vatanseverlerindir.”

“Küreselciler” ve “milliyetçiler” arasındaki bir ayrım etrafında yapılandırılan siyaset, geleneksel sol-sağ ayrımlarını ortadan kaldırıyor. Macron, eşcinsel hakları gibi bazı sosyal konularda geleneksel anlamda solcu olarak kabul edilecek pozisyonlar alıyor, ancak ekonomiyi deregüle etme ve vergileri düşürme çabaları Reagan muhafazakarlarına sesleniyor. Le Pen ise göç gibi konularda aşırı sağcı, ekonomide solcu bir tavır sergiliyor.

Fransa’da iki isim arasındaki en net ayrım ekseni sol-sağ değil, milliyetçi-küreselci ekseni. Macron, daha derin bir Avrupa entegrasyonunun güçlü bir savunucusu. Le Pen’se mevcut AB yapısını çözmek ve onu ulus devletlerden oluşan bir Avrupa'ya dönüştürmek niyetinde.

Geleneksel sağ-sol kategorilerinde benzer bir bozulma Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'de yaşandı. Trump'tan önce Cumhuriyetçiler serbest ticaretin, küreselleşmenin ve şahin bir dış politikanın partisiydi. Ancak onun Amerikan milliyetçiliği, Cumhuriyetçileri öncelikle korumacılığa ve izolasyona doğru yönlendirdi ve Demokratların Biden kanadını dış politika ve ticaret konusunda geleneksel küreselci pozisyonun savunucusu haline getirdi.

Ayrıca Brexit, İngiliz siyasetini milliyetçi-küreselci bir eksen etrafında yeniden yapılandırdı. Bu değişim, Brexit yanlılarının “Küresel Britanya”yı bir slogan olarak benimsemesiyle perdelendi. Küresel Britanya gerçeği, daha sıkı sınır kontrolleri ve uluslararası ticarette bir küçülmeyi ifade ediyordu.

Brexit taraftarı pek çok isim, Küresel Britanya sloganını, kendileri küreselci oldukları için değil, aslında sloganın içeriğinde ulusal ihtişama işaret eden bir iddia olduğu için sahiplendi. Argüman, İngiltere'nin küresel olarak AB üyeliği ile sınırlandırılamayacak kadar önemli ve büyük olduğu yönündeydi.

Le Pen'in de Fransa için benzer bir vizyonu var. Paris'te yaptığı bir dış politika konuşmasında, Fransa'nın kendi küresel erişimi ve kendi kaderi olan büyük dünya güçlerinden biri olduğu konusunda ısrar etti. Brexit'çilerde olduğu gibi, küresel bir Fransa vizyonu da aslında bir gurur milliyetçiliği biçimi.

Bu tür bir politikanın dünya genelinde yaygınlaşmasının başlıca tehlikelerinden biri, uluslararası çatışma risklerini artırmasıdır. Le Pen ve Trump'ın alay etmeyi sevdiği “küreselciler” genel olarak kökleri veya vatanseverliği olmayan insanlar değil. Ancak barış ve refahı teşvik etmek ve küresel sorunları yönetmek için uluslararası iş birliğinin gerekliliğine inanmaları daha olası.

Milliyetçiler, iklim değişikliği veya ticaret gibi konularda uluslararası işbirliği ihtiyacını teorik olarak kabul edebilirler. Ancak pratikte, uluslararası anlaşmaları ulusa ihanet veya bir tür küresel komplonun ürünü olarak görme eğilimindeler.

Le Pen, Trump veya Putin'in (yabancılara güvenmeyen ve ulusal ihtişamı geri kazanmaya takıntılı) siyasetleri çoğu zaman çatışmaya yol açabilir. Bir Balkan analistinin bir zamanlar şakayla karışık söylediği gibi: “Bölgemizle ilgili sorunların temel nedeni, ortada çok fazla büyük ülkenin olması: Büyük Sırbistan, Büyük Arnavutluk, Büyük Hırvatistan!” Ancak sonuçlar o kadar iyi değil. Milliyetçi siyasetin dünya çapında yükselişi, bu kasvetli sözü küresel ölçekte tekrarlama riski taşıyor.


Bu yazı Nisan 2022 tarihinde Financial Times’da “Patriots vs. Globalists Replace Left-Right Divide" başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.

GIDEON RACHMAN

Financial Times'ın dışişleri baş yazarı