×
KÜRESEL

ANALİZ

Küresel Entegrasyon Bölgeselleşiyor

Rusya ile Batı'nın ve Çin ile ABD’nin kısmi ayrılığı, küreselleşmenin ortadan kalktığı anlamına gelmese de küreselleşmenin doğasında bir değişime işaret ediyor. Küresel entegrasyon bölgeselleşiyor.
KÜRESEL TEDARİK zincirlerinin kırılganlığını ortaya çıkaran iki buçuk yıllık bir pandemi ve Ukrayna'da Rusya ile Batı arasındaki ekonomik bağları koparan, küresel gıda ve enerji piyasalarını bozan sekiz aylık savaşın ardından dünya bir dönüm noktasında. Birçok insana göre küreselleşme geriliyor. Pek çok analist, I. Dünya Savaşı ve 1918 grip salgınının ilk büyük küreselleşme çağına son vermesi gibi, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı, COVID-19, kaynayan popülizm ve ABD ile Çin arasındaki jeopolitik rekabetin, küreselleşmenin ikinci büyük çağını tersine çevirdiği görüşünde. Gazeteci Ferid Zekeriya, Ekim ayı ortasında, “Bu yeni soğuk savaş, 1989'dan beri uluslararası sistemi şekillendiren küreselleşme ve entegrasyon çağının sonunu işaret ediyor,” dedi.

Tanınmış yatırımcılar ve politika yapıcılar da aynı fikirde. Varlık yönetimi firması BlackRock'un CEO'su Larry Fink, mart ayında hissedarlarına Ukrayna'daki savaşın “son otuz yılda yaşadığımız küreselleşmeye son verdiğini” yazdı. Mayıs ayında Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu'nda, Uluslararası Para Fonu Genel Müdürü Kristalina Georgieva, yaklaşmakta olan bir “jeoekonomik parçalanma” konusunda uyarıda bulundu. Georgieva, ülkeler ve şirketlerin, "küresel tedarik zincirlerini yeniden değerlendirdiklerini" ve onlarca yıllık entegrasyonu bozduklarını öne sürdü.

Daha önce de birçok kez küreselleşmenin ölüm fermanı ilan edildi aslında: 2008'deki küresel mali krizden sonra, 2016'daki Brexit referandumundan sonra, o yıl içerisinde Donald Trump'ın seçilmesinden sonra ve 2020'de COVID-19 salgınının patlak vermesinin ardından. Bu tahminlerin hiçbirinin gerçekleşmemiş olması, küreselleşmenin ortadan kalktığına ilişkin yeni bir kehanette bulunma konusunda daha ihtiyatlı davranmayı gerektiriyor. Dünya, ekonomik entegrasyonun sona ermesinden ziyade, küreselleşmeyi başıboş bırakan bir jeopolitik durgunluk yaşıyor.

Bölgesel entegrasyon ve bağımlılıklar

Küreselleşmenin sonunu ilan edenler tamamen haksız değiller. 1970'lerden 2008 küresel mali krizine kadar süren, ABD'nin hegemonik bir güç olarak yukarıdan aşağıya bir ticaret liberalizasyonu ve küresel entegrasyon sürecini yönettiği “hiperküreselleşme” döneminin, benzersiz bir tarihsel dönem olduğuna kuşku yok. İşte bu dönem artık küreselleşmeyle, onu iten ideolojiyle, tek kutuplulukla ve onu ayakta tutan uluslararası düzenle birlikte öldü ve gömüldü.

Giderek içe dönük bir seyir izleyen ABD, artık dünya ekonomisinin mimarı ve garantörü olarak hizmet edecek siyasi iradeye sahip değil. Diğer taraftan Çin, ticaret erişimi ve yatırım politikası yoluyla kendi düzenini sağlama yeteneğini sınırlayan yapısal ekonomik zorluklarla karşı karşıya. Ve başka hiçbir ülke ya da ülkeler grubu bu boşluğu doldurma kapasitesine sahip değil.

Ancak bu durum, küreselleşmenin sona erdiği anlamına gelmiyor. Zira böyle bir sonuç, ABD'nin ekonomik entegrasyona aktif olarak karşı çıkmasını gerektirecektir. Bu, Trump döneminde olmadı ve Başkan Joe Biden döneminde de olmuyor. Ancak ABD giderek daha büyük bir küreselleşme biçimine öncülük etmeyi bıraktı. Bu liderlik boşluğu, eski Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick'in dediği gibi, “küreselleşmenin yönetimi”nin yıpranmasına neden oldu. Fakat küreselleşmenin kendisi yıpranmıyor; sadece başıboş bir hal almış durumda. Eskisinden daha az koordineli, daha az planlı ve daha az verimli ama alternatiflerin ne kadar kötü olduğu düşünüldüğünde hala çoğu ülkenin çıkarına.

Ekonomik veriler, küreselleşmenin tersine döndüğü fikrini yalanlıyor. GSYİH'ye göre küresel sermaye akışları, bu yüzyılın ilk on yılının ortasındaki zirvelerinden bu yana ılımlı bir seyir izlese de sınır ötesi yatırım büyümeye devam ediyor ve finansal piyasa getirileri küresel olarak yüksek oranlarda seyrediyor. Dünya genelinde emtia ticareti, bu yıl pandemi öncesi tahminleri geride bırakarak tüm zamanların en yüksek seviyelerine yaklaştı. Çok taraflı ticaret müzakereleri durdu, ancak 15 Asya-Pasifik ülkesi arasındaki Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık ve Trans-Pasifik düzlemde 11 üyeli Kapsamlı - Aşamalı Anlaşma dahil olmak üzere yeni ticaret anlaşmaları geliştirilmeye devam ediyor. Yürürlükteki bölgesel ticaret anlaşmalarının sayısı 1990'lardan bu yana sürekli olarak artıyor. Bu artış 2008'den bu yana iki kattan fazla.

Elbette dünyanın bazı kısımları ayrışıyor, ancak sadece bazı kısımlar ve sadece bir dereceye kadar. Gelişmiş endüstriyel demokrasiler, neredeyse tamamen ve muhtemelen kalıcı bir şekilde Rusya'dan zorunlu olarak ayrılıyor. Batılı çokuluslu şirketler Rusya'daki neredeyse tüm işletmelerini kapattı ve varlıklarını tasfiye etti. Rus oligarklarına yaptırım uygulandı ve mal varlıkları donduruldu. Çoğu Rus bankası SWIFT'den, küresel ödeme sisteminden ihraç edildi ve hatta Rusya'nın merkez bankası rezervlerine el konuldu. Gelişmiş dünya, Rus enerji alımlarını durduruyor ve Rusya'nın gelişmiş mamul mallara ve kritik bileşenlere erişimini engelliyor.

Bu ayrışmanın Rusya'nın ekonomik, askeri ve jeopolitik konumu için korkunç sonuçları olacaktır. Ancak Rusya neredeyse tüm dünyadan kopmuyor. Ülke, dünya GSYİH'sında çok küçük bir paya sahip olsa da doğal kaynakları, küresel ekonomiden tamamen kesilemeyecek kadar değerli. Çin ve Hindistan, Haziran 2021'de günlük toplam 1,7 milyon varil olan Rus petrol alımlarını, Haziran 2022'de günlük yaklaşık 2,8 milyon varile çıkardı. Gelişmekte olan ülkeler hala Rus tahıl ve gübresine güveniyor. Birçok düzenli ve düzensiz ordu Rus silahlarını ve paralı askerlerini kullanmaya devam ediyor. Dünyanın çoğu Rusya ile iş yapmaya devam edecek.

Lidersiz dünya

Rusya ile Batı'nın ve Çin ile ABD’nin kısmi ayrılığı, küreselleşmenin ortadan kalkması anlamına gelmese de küreselleşmenin doğasında bir değişime işaret ediyor. Küresel ekonomik düzen, uluslararası liderliğin yokluğunda daha çok kutuplu ve parçalı hale geliyor. Bu, jeopolitiğin ekonomik hesaplamalara giderek daha fazla dahil olacağı anlamına geliyor. COVID-19 ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle yüzleşen küresel karşılıklı bağımlılıklar ve kırılganlıklar, ekonomik güvenlik endişelerini ön plana çıkardı. Ülkeler ve şirketler, giderek artan bir şekilde kendilerini dış şoklara karşı daha dayanıklı hale getirmeye ve “müttefik ikmal”, “yakın ikmal”, tedarik kaynaklarını çeşitlendirme ve stoklama yoluyla kendilerini jeoekonomik baskılardan yalıtmaya çalışacaklar.

Bu güçler, son on yılların saldırgan küreselleşmesinden uzaklaşıyor, ancak otarşiye ve ulusallaşmaya doğru değil. Ölçek ve uzmanlaşmanın faydaları çok büyük ve küreselleşmeyi tersine çevirmenin maliyetleri çok yüksek. Çoğu modern ürünü üreten küresel zincirler o kadar karmaşık ve yaygın ki, onları ulusal düzeyde yeniden yaratmak neredeyse imkansız. Batılı şirketler şüphesiz Çin'den giderek daha fazla geri çekilecek. Ancak çoğunlukla üretimi eve geri getirmeyecekler. Bunun yerine Meksika ve Vietnam gibi dost canlısı, düşük ücretli ülkelere kaydıracaklar. Zira birkaç istisna dışında, yeniden kaynak temini ve iç kaynak kullanımı aşırı maliyetli ve riskli olacaktır. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bebek maması kıtlığının bu yılın başlarında gösterdiği gibi, dayanıklılık, en iyi şekilde, çeşitlendirme ve yedek kapasite yoluyla elde edilebilir; kendine güvenle değil.

Küresel entegrasyon modellerindeki bu değişimler pekala verimlilik kayıplarıyla sonuçlanabilir. Sonuçta siyaset ve jeopolitik, işlem maliyetlerini arttırır ve kaynakların optimal dağılımını engeller. Ancak bu, küreselleşme ve faydalarının sürmesini sağlamak için ödenmesi gereken küçük bir bedeldir. Verimlilik ve güvenlik arasındaki doğru dengeyi tutturmak, daha güvenli, daha sürdürülebilir bir ekonomik düzen ile sonuçlanacaktır.


Bu yazı Foreign Affairs’de, 25 Ekim 2022 tarihinde “Globalization Isn’t Dead” başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak çevirilen yazıda editoryal düzenleme yapılmıştır.

IAN BREMMER

TIME'da dış ilişkiler yazarı ve genel yayın yönetmeni. Siyasi risk danışmanlığı yapan Eurasia Group'un ve ayrıca GZERO Media'nın başkanı. Columbia Üniversitesi Uluslararası ve Halkla İlişkiler Okulu'nda uygulamalı jeopolitik dersleri veriyor. En son yayınlanan kitabı Krizin Gücü.