×
ARAP DÜNYASI

ANALİZ

Körfez’de Enerji İkilemi ya da Monarşilerin Yeni Bir Siyasal Düzen Arayışı

Körfez monarşileri, geçen yüzyılda, topluma verilen enerji sübvansiyonları, vergi muafiyetleri ve yüksek yaşam kalitesine karşılık siyasal katılım ve rıza değiş tokuşuna dayalı bir siyasal düzen kurdu. Şimdi bu düzen sürdürülemez bir noktada.
ARAP KÖRFEZİNİN ve Körfez İşbirliği Teşkilatı´nın (GCC, Gulf Cooperation Council) altı monarşisi için enerji hiç şüphesiz çok şey ifade ediyor. Ancak enerji çeşitli nedenlerden dolayı her zaman refah ve zenginlik sunmuyor. Enerji kaynaklarının sosyal ve siyasal yapıyı şekillendiren temel bir olgu oluşu, ekonomik öneminden bağımsız konularla ilişkili sorunlara da kaynaklık etmesine olanak sunuyor. Bu yazıda zengin enerji kaynaklarına sahip olmanın Körfez ülkeleri için ortaya çıkardığı sorunları tartışacağız. Elbette bu sorunlar yalnızca Körfez ülkelerini etkilemiyor. Enerji ihtiyacı ve kullanımının küresel önemi, zengin enerji kaynaklarına sahip ülkelerde çok boyutlu sorunlar ve çok boyutlu etkilerin gelişmesine neden oluyor.

 Körfez ülkeleri için enerji 20. yüzyıl boyunca refah, zenginlik ve güç anlamına geldi. Ancak bu enerji kaynaklarının sürdürülebilir kaynaklar olmaması, (21. yüzyılın başlarında) Körfez ülkelerinin yüksek oranda enerji gelirlerine dayalı ekonomileri için bir sorun olarak ortaya çıktı. Dolayısıyla son yıllarda ekonomik kaynakların çeşitlendirilmesine yönelik plan ve programlamalar uzun körfez gündeminde ağırlık kazanmaya başladı. Bunlara en kapsamlı örnekler olarak, Saudi National Vision 2030, Qatar National Vision 2030, UAE Vision 2031 ve Kuwait Vision 2035 verilebilir. Bu ulusal vizyon programları, kapsamlı reform ve inovasyon paketleri içeriyor. Ancak dikkat edilmelidir ki ulusal vizyon programlarının tek hedefi, enerjiye dayalı Körfez ekonomilerini çeşitlendirmek ve böylece küresel enerji piyasalarındaki dalgalanmalardan daha az etkilenecek bir konuma ulaştırmak değil. Bu vizyon programları, içerdiği sosyal ve siyasal reformlar ile Körfez bölgesinde yeni bir dönemin, devlet (rejim) ve toplum ilişkisinde yeni bir sosyal sözleşmenin zeminini oluşturmayı amaçlıyor. Bu noktada bu reformlara neden ihtiyaç duyulduğu sorusunu sormak gerek. Bu soruya Körfez´in yeni yüzyılda enerji ile olan ilişkisinde karşılaştığı iki sorun ve ikileme değinerek cevap verebiliriz.

Körfez monarşileri uzun yıllar enerji kaynaklarını ekonomik büyümenin ve refahın temel dinamiği olarak kullandılar. Bu noktada enerji kaynakları, siyasal otoritenin yani kraliyet ailelerinin meşrutiyet ve kitleleri kontrol aracı olarak işlev gördü. Enerji ile gelen refah ve zenginlik, Körfez monarşilerinin “rantçı devlet (rentier state)” sistemiyle siyasal istikrarı korumasını sağladı. Topluma verilen enerji sübvansiyonları, vergi muafiyetleri ve yüksek yaşam kalitesi karşılığında siyasal katılım ve rıza değiş tokuşu yapıldı (no taxation no representation). Bu “rantçı sosyal sözleşme (rentier social contract)” bir yüzyıl boyunca siyasal ve toplumsal dengeyi korusa da artık sürdürülemez hale geldi. Körfez ülkelerinin enerji noktasındaki ikilemi bu noktada baş göstermektedir.  Özellikle Suudi Arabistan başta olmak üzere, artan genç nüfus, küresel enerji piyasalarının dengesizliği, azalan enerji rezervleri ve işsizlik oranları gibi faktörler, Körfez ülkelerinin enerjideki iç kullanımı sübvanse etmesini, vatandaşları birçok vergiden muaf tutmasını ve yüksek bir yaşam kalitesi sunmasını imkânsız hale getiriyor. İşte bu durum devletin toplum ile bir yüzyıl önce yaptığı sosyal sözleşmeyi ihlal etmesi anlamına geliyor.

 Körfez ülkeleri bu noktada iki seçenekten birini tercih etmek durumunda; kısa dönem siyasal istikrar uğruna statükoyu korumak yahut uzun dönem sürdürülebilir ekonomi ve güvenlik için yeni bir sosyal sözleşme yaratmak. 

Birinci seçenek mevcut sistemi sürdürerek rejim güvenliğini ve istikrarını riske atmamayı öngörüyor. Ancak bu şekilde bir ekonomik ve sosyal sistem ile sürdürülebilir kalkınmacı bir ekonomik model üretmek pek mümkün görünmüyor. 

İkinci seçenek ise rantçı sosyal sözleşmeyi ihlal etmek ve rejim güvenliğini riske atmak anlamına gelecektir. Bu sisteme göre, devlet, halka vergilendirme olmaksızın refah sağlamakla görevli; halk ise siyasal katılımdan feragat ederek rejime “itaat”le mükellef. Körfez monarşilerinin halkı vergilendirmesi, enerji ihracatını arttırmak amacıyla iç enerji kullanımını sübvanse etmemesi gibi durumlar, Körfez halklarını politikleştirerek siyasal katılım taleplerini arttıracaktır. Bu durumsa hem Körfez siyasetinin doğasına aykırı bir eğilim hem de rejim güvenliği ve istikrarı için tehlikeli bir dönüşümdür.

 Körfez ülkeleri ulusal vizyon hedefleri geliştirmekle ikinci seçeneği tercih etmiş görünüyorlar. Bu noktada oldukça reformist bir çizgi izleyen Muhammed bin Salman, ulusal vizyon hedefleri kapsamında, ekonomik kalkınmaya oldukça büyük bir önem verdiğini ve Suudi Arabistan´ı bir girişimcilik ve yatırım merkezi haline getireceklerini belirtiyor. Bununla birlikte enerjinin iç kullanımda daha fazla sübvanse edilmeyeceğini ve vergilendirmelerin artacağını söylüyor. Ayrıca topluma daha liberal siyasal katılım alanları açılması da hedefleniyor. 

Bu enerji ikileminde, uzun dönem ekonomik sürdürülebilirliği tercih etmenin, bazı haklardan feragat etmeyi gerektirse de esas itibariyle toplumun yararına olacağı iddia edilmektedir. Zira azalan iç enerji tüketimi enerji ihracatına olumlu yansıyacak ve ekonomik kaynaklarının çeşitlendirilmesine yönelik hamleler enerjiye bağımlılığı azaltacaktır. 

Körfez bölgesi için ikinci bir ikilem ise iklim değişikliği ile ilgili. Körfez insanı için bölge, içinde bulunduğumuz yüzyılda aşırı sıcaklar nedeniyle yaşanılamaz hale gelebilir. Bu durumun oluşmasında başlıca nedenin dünya genelindeki bilinçsiz ve aşırı enerji tüketimi olduğu düşünüldüğünde, Arap Körfez´i iklim değişikliğinin bir müsebbibi olmakla birlikte aynı zamanda ilk mağdurları arasında. Bu durumda, devletler, üretimi ve enerji ihracatını artırmakla, doğa dostu ve sürdürülebilir enerji kaynaklarını teşvik etmek seçenekleri arasında kalmakta. Körfez devletleri sürdürülebilirlik hedefleri kapsamında uluslararası çalışmalara destek veriyor olsa da ekonomilerinin büyük oranda enerji ihracatına bağlı olduğu düşünüldüğünde bu çabalarının somut bir etkisi olduğu söylenemez. 

 Sonuç olarak enerji kaynakları Körfez ülkeleri için halen vazgeçilmez bir öneme sahip olsa da bunun geleceği ve sürdürülebilirliği önemli bir soru işareti olarak duruyor. Enerjinin yalnızca ekonomik değil toplumsal ve siyasal açıdan etkilerinin olduğu düşünüldüğünde, bu konunun Körfez´de rejim ve sosyal güvenliği de ilgilendiren boyutları mevcut. Bu kapsamda, önümüzdeki yılların Arap Körfez bölgesi için hayli kritik bir değişim ve dönüşüm sürecine ev sahipliği yapacağı söylenebilir.


----------------------------------------

İleri Okumalar

Krane, Jim. Energy kingdoms. New York: Columbia University Press, 2019

Kinninmont, J. (2017). Vision 2030 and Saudi Arabia’s Social Contract. https://www.chathamhouse.org/2017/07/vision-2030-and-saudi-arabias-social-contract

Gray, Mathew. The Economy of the Gulf States. Newcastle: Agenda Publishing, 2019.

Luciani, G., & Moerenhout, T. (Eds.). (2020). When Can Oil Economies Be Deemed Sustainable? Singapore: Palgrave Macmillan.

MUHAMMED YAKUP İNAN

G. Research Assistant, Qatar University
m.inan@qu.edu.qa / m.yakupinan@gmail.com