×
EKONOMİ

ANALİZ

Keynes’i Yeniden Çağırmak

Dünya siyasetinde otokrat eğilimlerin yükseldiği, savaşların baş gösterdiği, korumacılığın hız kazandığı bu dönem, yeni Keynesyen çağın ilkinden çok daha uzun sürebileceğine ilişkin kritik emareler taşıyor.
İKTİSADIN TARİHSELLİĞİNİ ilk insana kadar, modern anlamda bilimselliğini ise ancak 18. yüzyıla kadar geri götürebiliyoruz. Merkantilizmi izleyen fizyokrat düşüncenin, iktisadın bilim olarak kabul edildiği dönemi kapsayan ve klasik iktisadi düşünce olarak tanımlanan felsefenin temel dayanağını oluşturduğunu ileri sürebiliriz. Piyasa olgusunu ve fiyat mekanizmasını teorik çerçevesinin odağına koyan bu düşünce okulu, haliyle politika önerisini de merkeze aldığı bu anlayıştan türetiyordu. Uyum mekanizması, piyasanın süpürülmesi/temizlenmesi gibi referans kavramlarla açıklanabilecek olan bu yaklaşım, devlet müdahalesinden uzak ve hatta buna karşı, arz ve talebin kendiliğinden dengelenmesini kutsayan bir zihniyete sahip(ti). 

Modern iktisat tarihinin birinci kırılma noktası olarak tanımlanabilecek 1929 dünya ekonomik buhranı bu yaklaşımın yetersizliğini ve yeni bir model önerisinin zorunluluğunu ortaya koydu. Zira derin durgunluk dönemi ve büyük işsizlik problemi klasiklerin ortaya koyduğu yöntemle giderilemiyor, her arz kendi talebini yaratamıyordu.

Keynes’in ortaya koyduğu model ise harcamayı odağına alıyor, yalnızca toplam talebi tetikleyecek mekanizmaların devreye alınmasıyla resesyondan çıkılabileceğini işaret ediyordu. Bu kapsamda kamu harcamalarının, vergilerin ve transfer ödemelerinin toplam talebi tetikleyici formda devreye sokulmasının önemini ve gereğini vurguluyordu Keynes. Bu yapısal farklılık ve iktisat teorisindeki zihniyet dönüşümünün uygulamada sonuç verdiğini buhran dönemini sonlandırmış olmasıyla görebiliyoruz. 1970’lerin ortasına kadar hakim iktisadi görüş olması da bunu teyit ediyor. 

Keynesyen önerme, dünyanın ilk kez karşılaştığı durgunluk içinde enflasyon problemi olan stagflasyon olgusu karşısında zemin kaybetse de döngüsel bir şekilde, belli periyotlarda başvurulmak zorunda kalınan referans model olma özelliğini saklı tutu. 2008 küresel finansal kriz yaşandığında da Keynesyen ekonomi, felsefi yapısıyla sahalara döndü ve birçok firmanın devletler tarafından batmaktan kurtarılmasında tarihsel ve teorik bir dayanak oluşturdu. Bu süreçten yaklaşık 10 yıl sonra küresel salgınla yüzleştiğimizde de ekonomi yönetimlerinin aklına ilk gelen isim yine Keynes oldu. Hibeler, vergi muafiyetleri, istihdamı sürdürme tedbirleri gibi uygulamalar, devleti yeniden ekonominin merkezine taşıyor, Keynes’in ruhunu çağıran bir mahiyet arz ediyordu.

Pandeminin arkasında bıraktığı, küresel olarak gözlemlenen enflasyon problemi de para politikasının daha etkin kullanılmasını gerektirdi. Sosyal hayatı kısıtlayan tedbirlerde gevşelemelerin yaşanması talebi besleyen bir etken oluştururken, enflasyon arz yönü itibariyle de ivmelendi. Emtia ve enerji fiyatlarında meydana gelen artışlar, girdi maliyetleri üzerinden enflasyonu artırıcı bir işlev görüyor. Ukrayna-Rusya krizi de bu iki ülkenin sahip olduğu enerji kaynakları, ham madde ve bazı gıda ürünlerine küresel erişimi güçleştirmesi nedeniyle bu süreci hızlandırdı. Öncülüğünü FED’in yaptığı kimi merkez bankaları enflasyonun yerleşik bir hal almaması için sıkı para politikası uygulamaya ve/ya ima etmeye başlasa da kimileri bu yaklaşımın borçlanma maliyetlerini artırıcı etkisi nedeniyle daha temkinli davranıyor.

Nihai olarak, ekonomi yönetimleri para ve maliye politikalarını uzun bir süredir etkili bir şekilde kullanma gayretini sürdürüyor. Başka bir ifadeyle klasik iktisadi önermenin çok uzağında olduğumuz bir dönemdeyiz. Ekonomi politikaları bağlamında 2008 küresel finansal kriziyle başlayan yeni bir Keynes çağında olduğumuzu söylemek dahi güç değil. 

Kimilerine göre hala bitmemiş olan 2008 krizinin üzerine pandeminin yaşanması ve bunun yol açtığı tahribat, ekonomide devletin görünürlüğünü bir süre daha zorunlu kılacak. Diğer taraftan dünya siyasetinde otokrat eğilimlerin yükseldiği, savaşların baş gösterdiği, korumacılığın hız kazandığı bu dönem bu Keynesyen çağın ilkinden daha uzun sürebileceğine ilişkin temel emarelere de işaret ediyor.

AHMET EKREM KAYA

1987 yılında Ankara’da doğdu. Lisan ve yüksek lisans eğitimlerini Marmara Üniversitesi İktisat bölümünde tamamladı. Doktora çalışmasını uzun süre araştırma görevlisi olarak bulunduğu Gebze Teknik Üniversitesi’nde tamamladı. Makro iktisat ve parasal iktisat konularıyla ilgilenen Kaya, halen İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finans bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapıyor.