×
AVRUPA
11.12.2020

ANALİZ

Kelimelerin Savaşı

Yaklaşan Biden Başkanlığı Avrupa’nın Savunma Tartışmalarını Yeniden Canlandırıyor. Almanya ve Fransa arasındaki eski bir tartışmayı da.
EMANUEL MACRON TARTIŞMAYA girmekten çekinmiyor. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı’nın Almanya savunma bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer'ı son iğnelemesi çok sertti. Kramp-Karrenbauer bu ayın başlarında şöyle yazdı: "Avrupa'nın stratejik özerkliğine dair illüzyonlar sona ermelidir." Fakat "stratejik özerklik", Macron’un Avrupa hırslarının merkezinde yer aldığı için Macron bu ifadeye karşılık verdi. Macron, Karrenbauer’ın sözlerini "tarihsel bir yanlış yorumlama" olarak adlandırdı ve "Neyse ki, doğru anladıysam, şansölye [Merkel] bu bakış açısını paylaşmıyor.” diyerek ekledi.

Fransız-Alman farklılıkları sıradan normal bir şey değildir; savaş sonrası Fransız-Alman ilişkisinin temelini oluşturur. Genellikle liderler, anlaşmazlıkları kişisel hale getirmekten kaçınmaya çalışırlar ve bunları özel olarak çözerler. Bu sefer, atışma açıktan yapılıyor. Avrupalılar, Joe Biden yönetiminde bir Amerikan başkanlığına hazırlanıyor. Fakat bu süreçte Avrupa'nın kendisini daha fazla savunmak için ne yapması gerektiği ve ne yapabileceği konusu Avrupa Birliği içindeki eski çatlakları ortaya çıkardı.

Donald Trump yönetiminde, Macron, Avrupa tartışmasını kendi lehine çekti. Trump’ın NATO’yu açık bir şekilde küçümsemesi, Avrupalı zihinlerin kendilerine odaklanmasına yardımcı oldu ve Amerikan’ın güvenlik garantisi konusunda endişelere yol açtı. İşin aslı Avrupa savunması kapasite açısından henüz çok güçlü değil.  Avrupa planlı ve kademeli bir kolektif savunma becerisi geliştirme vizyonuna sahip değil. Aksine embriyo düzeyinde güvenlik programlarından oluşan bir alfabe çorbasıyla kestirmeden yeni iş birliği mekanizmalarına odaklanıyor. Buna rağmen Fransa ve Almanya artık Avrupa'nın daha fazlasını yapması gerektiği konusunda hemfikir. Almanya'nın savunma harcamaları, Fransa'dakinden daha küçük bir GSYİH payına sahip olmasına rağmen, 2015'ten bu yana istikrarlı bir şekilde artıyor. Ayrıca ortak bir AB askeri strateji belgesi, 2022'de Fransa’nın AB başkanlığı döneminde sonuçlandırılacak. Yeni bir ankete göre Almanların %51’i Avrupa’nın Amerika’dan daha bağımsız büyümesi gerektiğini düşünüyor. Yine Amerikan istihbaratının desteğiyle de olsa, Avrupa’nın Sahel bölgesindeki terör karşıtı operasyonlarda geliştirdiği iş birliği giderek derinleşiyor.

Peki, buna rağmen neden Fransa ve Almanya birbirleriyle anlaşamıyor gibi görünüyor? Macron ne Amerika'nın Avrupa'dan çekilmesi çağrısı yaptı, ne de Kramp-Karrenbauer'in ima ettiği gibi NATO'nun “gereksiz” olduğunu öne sürdü. O Avrupa savunmasını güçlendirmeyi Asya'ya yönelik Trump öncesi Amerikan kalkanı olarak görüyor ve bunun NATO’yu "tamamlayıcı" olması gerektiğini vurguluyor. Almanya'daki derin uçurum, aslında NATO yanlısı Atlantikçiler ile Avrupa yanlıları arasında değil.  Daha çok, savunma harcamaları ve askeri yetenekler konusunda zor iç tartışmaları açmaya çalışan Kramp-Karrenbauer gibiler ile konuyu görmezden gelmeyi tercih edenler arasında. Fakat Macron, Biden yönetiminin Almanya’yı derin stratejik uykuya tekrar sokacağından endişeleniyorsa, Kramp-Karrenbauer, hedef alacağı kişi değil; Berlin'deki en yakın müttefiklerinden biri olmalı.

Asıl sorun belki de biraz kullanılan dilden kaynaklanıyor. Macron “Avrupa egemenliği” ve “stratejik özerklik” kelimelerini daha geniş endüstriyel ve teknolojik bağımsızlığı ifade etmek için neredeyse aynı anlamlarda kullanıyor. Yine de tam savunma egemenliği, Avrupa'nın özerk hareket etme yeteneğinden çok daha fazlasını; örneğin belli bir bölgesel krizi çözme kapasitesini ifade edebilir. Macron'un 2018'de Bundestag’da [Almanya fedaral meclisi] yaptığı bir konuşmada işaret ettiği gibi: “Fransa'da 'egemenlik' yaygın bir terimdir ve Almanya'da şaşkınlığa, hatta korkuya neden olabileceğini biliyorum." Pek çok Alman, Macron’un “stratejik özerklik” vurgusuna itiraz ediyor; onun yerine, Amerika’nın Avrupa’daki güvenlik rolüne ilişkin belirsizlikten kaçınmak üzere "NATO’nun Avrupa ayağı" hakkında konuşmayı tercih ediyor.

Ayrıca Berlin'de (AB'nin başka yerlerinde de olduğu gibi) Fransızların niyetleri konusunda eski bir güvensizlik var. Bazı yetkililer, Macron'da Fransız çıkarlarını Avrupa bayrağına saran eski tarz bir De Gaullecü eğilim görüyor. Onun NATO'nun altını oymaya ve Avrupa'daki Amerikan etkisinin yerine Fransız liderliğini koymaya çalıştığından şüpheleniyorlar. Diğerleri, Macron’un enerjisini takdir ediyor, ancak onun tek taraflılığını yorucu ve hatta - bazen Libya ya da Doğu Akdeniz'de olduğu gibi - zarar verici buluyorlar. 

Her şeyden öte, iki ülkenin savunma kültürleri arasındaki uçurumun kapatılması son derece zor. Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü'nden Claudia Major, savunmanın “sorunlu çocuk” olmaya devam ettiğini söylüyor. Fransa'nın askeri müdahale ve sefer gücü kullanma geleneği var (ve nükleer silahlara sahip). Almanya’nın ise askeri alanı kısıtlama kültürü her zamanki kadar güçlü ve politikacılar ulusal stratejik çıkarları dile getirmek için mücadele ediyor. Fransa, içgüdüsel olarak Avrupa'nın güneyini tehdit olarak görürken, Almanlar doğuya bakıyor. Almanlar transatlantik güvenlik bağlarının zayıfladığına dair her türlü işarete karşı çıkan Doğu Avrupalıların Macron’a yönelik şüphelerini ciddiye alıyor. Zaten Polonya savunma bakanı da (İspanya başbakanı gibi) Almanlarla aynı fikirde olduğunu söyleyerek tartışmaya dahil oldu.

Avrupalılar kendi savunmaları için “daha fazlası”na ihtiyaç duyduklarını kabul etseler de bunun ne anlama geldiği konusunda henüz anlaşmış değiller. Kısmi savunma özerkliği fikri, geniş ve büyüyen bir destek gerektiriyor ancak daha hırslı ve daha pahalı olmaması gerekiyor. Avrupalılar kelime savaşı yerine, Amerika'da kim başkan olursa olsun, hangi yeteneklere, ne zaman ihtiyaç duyacaklarını ve bunların faturasını nasıl karşılayacaklarını bulmalıdır.

Economist dergisinin 26 Kasım 2020 tarihli sayısında yayımlanan bu makaleyi, Tahir KAYA’nın çevirisiyle sunuyoruz.