×
EKONOMİ

ANALİZ

Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor: Enflasyon Toplumsal Barışı Nasıl Tehdit Eder?

Merkez bankaları, toplumları parayla birbirine bağlamaya çalışırken aslında sürekli olarak toplumlara daha geniş siyasi ve sosyal çözülme tohumları ekiyor.
BUGÜNLERDE BATILI sanayileşmiş ülkeler, 1970'lerin sadece anılarını değil, aynı zamanda politik tartışmalarını ve siyasi güvensizliklerini de geri getiren yüksek enflasyon sorunuyla yeni bir zaman döngüsüne girmiş gibi görünüyor. [Kritik sorular şunlar:] Acaba enflasyon, Milton Friedman'ın ısrarla belirttiği gibi, her zaman ve her yerde parasal bir fenomen midir? Yoksa mali aşırı genişlemenin bir sonucu mudur? Yoksa sadece daha genel bir demokratik arızanın belirtisi midir?

1970'lerin tartışmaları sadece makroekonomik yönetimin teknik meseleleriyle ilgili değildi. Aynı zamanda Batılı demokrasi modelinin sürdürülebilirliği ve meşruluğu hakkında şüpheler de uyandırmıştı. O zamanlar, dünya jeopolitik istikrarsızlıkla kuşatıldı ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen çağrılarını onayladı. Ve şimdilerde aynı siyasi ve jeopolitik sorunlar yeniden alevlenirken, bu ortamda enflasyon bir termometre işlevi üstleniyor. Daha fazla para daha az malın peşine düştükçe fiyatlar yükselir ve ekonomi hararetli bir hal alır.

Bununla birlikte, parasal yenilik dönemlerinde, paranın ne olduğunu belirlemek bile zorlaşıyor. Parasal inovasyonun son on yılda baş döndürücü hızla ilerlediği gerçeğine bugün kimse itiraz edemez. Ancak 1970'lerin aynı zamanda para ile para olmayan arasındaki kesin ayrımı bulanıklaştıran bir finansal devrime de sahne olduğunu hatırlamakta fayda var. Bu kısmen, o zamanlar banka müşterilerini faizsiz çek hesaplarından mevduat sertifikaları veya geleneksel olmayan bankalardaki hesaplar gibi alternatiflere kaçmaya sevk eden enflasyonun bir sonucuydu.

Friedman, enflasyonun sorumlusunun maliye politikası olduğunu düşünen tüm muhafazakar seçmenleri ve politikacıları küçümsüyordu. Ancak küçümsemesi yersizdi, çünkü maliye ve para politikası arasında açık bir bağlantı vardı: Yüksek hükümet açıkları merkez bankaları aracılığıyla finanse ediliyordu. O ortamda hem ABD'de hem de İngiltere’de hazine ve merkez bankası birleşik bir "makroekonomik yönetim" olarak görülmeye başlandı. Kendilerini küresel egemen güç olarak gören her iki ülke de parasal egemenliklerini dünyanın geri kalanı pahasına kendilerine avantaj sağlayacak şekilde kullanmayı amaçladı.

Bu durum, ABD ve İngiltere’de, diğer sanayileşmiş ülkelerin çoğuna kıyasla daha yüksek enflasyonla sonuçlandı. Şimdi ABD ve İngiltere, G7'deki en yüksek enflasyon oranlarına sahip ülkeler. Her ikisi de COVID-19 şokuna yanıt olarak merkez bankası destekli devasa mali teşvik paketlerini yürürlüğe koydu.

Özellikle İngiltere bu durumun dramatik bir örneğini oluşturuyor. COVID-19'un ilk mali yılında İngiltere Merkez Bankası, devlet borcunun %99,5'ini ve ertesi yıl %100'den fazlasını satın aldı. Bu koşullar altında, merkez bankasının bağımsız olduğunu iddia etmek inandırıcı değil.

Aynı durum, politika yapıcıların (büyük bir hata olarak) yüksek enflasyonun “geçici” olduğunu düşündükleri ABD için de geçerli. Bu tutum, Biden yönetiminin ABD Merkez Bankası'na para politikalarını gevşek tutması için baskı yapmasıyla Kasım 2021'e kadar sürdü. Bu siyasi müdahale, Richard Nixon'ın 1970'lerde FED Başkanı Arthur Burns'e baskı yapma çabası kadar açıktı.

Enflasyon ve Siyasal Bölünmeler

Sonuç olarak, merkez bankaları iddia edildiği kadar bağımsız değil. Hem İngiltere hem de ABD'de hükümetler ve merkez bankaları, zorlu toplumsal bölünmelerin yarattığı siyasi baskılara yanıt vermeye çalışıyor. Bu tür aşırı kutuplaşma, siyasi birliğin devam edip edemeyeceği konusunda ulusal soruları gündeme getiriyor. Bu nedenle hem İskoçya hem de Kuzey İrlanda, Avrupa Birliği'ne yeniden katılabilmek için yeni yollar ararken, İngiltere'nin yönetilemezliğine ilişkin 1970'lerdeki tartışmalar yeniden alevleniyor. Daha da kötüsü, bir dizi yeni kitap ABD'de bir iç savaş kehanetinde bulunuyor.

Elbette Avrupa da parçalanma tehditleriyle karşı karşıya. Avrupa Merkez Bankası (ECB), faiz oranlarını yükseltmek için FED ve BOE'den bile daha yavaş davranmıştı. Bunun nedeni kısmen enflasyonun karakterinin farklı olması ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının enerji maliyetlerini artırması. Ayrıca Avrupa işgücü piyasaları da durgun. Bazı Avrupa ekonomileri, ABD ve İngiltere’de görülen dramatik vasıflı işgücü sıkıntısıyla karşı karşıya.

Ancak ECB'nin faiz artırımı konusunda tereddüt etmesinin ana nedeni, yüksek borçlanma maliyetlerinin piyasalar tarafından görece yüksek borçlu güney avro bölgesi ülkelerindeki hükümet ve bankacılık istikrarı açısından bir tehdit olarak yorumlanacağı endişesiydi. Devlet borçlanma maliyetlerinde bir artış, on yıl önce Avrupa borç krizi sırasında korkulan çifte darbeye (veya ‘kıyamet döngüsünü’ne) yol açabilir: Borçlu hükümetler daha yüksek bir risk primi ödemek zorunda kalır ve iflas tehdidiyle yüz yüze gelirlerse, bu hükümet tahvillerinin değeri düşecek ve onları elinde tutan bankaların bilançolarını baltalayacaktır.

Tarih, sistemik arızaları tetikleyen yüksek enflasyon örnekleriyle dolu. Merkez bankaları, toplumları parayla birbirine bağlamaya çalışırken aslında sürekli olarak toplumlara daha geniş siyasi ve sosyal çözülme tohumları ekiyor. 1920'lerin başında Almanya veya 1980'lerin sonlarında Sovyetler Birliği ve Yugoslavya gibi federal devletlerde enflasyon, merkezkaç bir dinamiği ve ayrılıkçılığı körükledi. Halk, merkezin (Berlin, Moskova, Belgrad) dağıtım araçları üzerinde haksız siyasi kontrol uyguladığına dair kemirici bir şüpheyle kıvranıyordu. Sonuçta federal cumhuriyetler için ayrılma ve parasal özerklik her zamankinden çok daha çekici hale geldi.

Enflasyon, belirsizliği besleyerek büyük, karmaşık siyasi birlikleri kolayca yok edebilir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Sovyetler Birliği'nin dağılmasının yirminci yüzyılın en büyük siyasi felaketi olduğuna inandığını biliyoruz. Gelinen noktada, enerji ve gıda fiyatlarındaki enflasyonun ve hükümetlerin bu enflasyonu daha büyük bir sübvansiyonla tamponlama çabalarının İngiltere, Amerika ve Avrupa’daki toplumsal birlikleri parçalayacağına da inanabilir.


Bu yazı, Project Syndicate’te 5 Temmuz 2022 tarihinde, “All That Is Solid Melts into Inflation” başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak çevirilen metinde editoryal düzenleme yapılmıştır.