×
ABD
24.03.2023

ANALİZ

Irak Savaşı Amerikan Demokrasisi İçin Nasıl Tehdit Haline Geldi?

Elbette işgale karşı çıkan sesler vardı ama Amerika'nın iç içe geçmiş siyaset, güvenlik, medya seçkinleri ve kuruluşları Bush’un arkasında toplandı. O on yılın sonundaki mali çöküş, ABD’yi Trumpizm’in kollarına itti.
BUNDAN YİRMİ YIL önce, Başkan George W. Bush Amerikan halkının karşısına geçti ve dünyanın en sorunlu bölgelerinden birinde büyüyen bir tehdidi ortadan kaldırmak üzere radikal bir müdahale önerisinde bulundu. Bush, 2003'teki “Birliğin Durumu” mesajında, "Tarih nadiren, bu kadar çok şey yapmak için bu kadar büyük bir fırsat sunmuştur," dedi.

Yıllar onu haklı çıkaracaktı. Bush, partisinin dış yardımı her zaman küçümseyen izolasyonist kanadına meydan okumasaydı ve Kongre'yi, en azından covid öncesinde bir hastalıkla mücadele için milyarlarca dolar harcamaya zorlamasaydı, Afrika'da milyonlarca insan HIV / AIDS'ten ölecekti. 

Aynı konuşmada Bush, Saddam Hüseyin'in Amerika'ya ve kendi halkına karşı oluşturduğu tehdide odaklandı. "Bu kötü değilse," dedi, ahlaki olarak "o zaman kötülüğün bir anlamı yoktur." Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın BM Güvenlik Konseyi'ne Irak'ın silah programları ve teröristlerle bağlantıları hakkındaki istihbaratı açıklayacağını belirtti. Ancak gerekli görürse BM'nin onayı olmadan da Saddam'a karşı harekete geçeceğini açıkça belirtti.

Elbette işgale karşı çıkan sesler vardı ama Amerika'nın iç içe geçmiş siyaset, güvenlik ve medya seçkinleri -kuruluşları- Bush’un arkasında toplandı. Irak savaşı için Kongre onayıyla ilgili bir Senato tartışması sırasında Senatör Joe Biden, "Vietnam'ın günahını" hatırlattı ve "iki başkanın savaşın maliyeti konusunda Amerikan halkıyla aynı noktada buluşamadığına" işaret etti. Sonra yasa lehinde oy kullandı. Üç yıl sonra, o oylamayı bir hata olarak nitelendirdi.

Cömertlik yerine küstahlık ülkenin küresel kartviziti haline geldiğinde, Amerika'nın tüm sıkıntılarının izi bu vahim işgale kadar sürülemez elbette. O on yılın sonundaki küresel mali çöküş, Amerika’da müesses nizamın başarısızlığını pekiştirdi. Irak savaşı Amerika'yı Donald Trump'ın kucağına doğru itti.

Barack Obama, Bush karşısından keskin bir değişim umudunu temsil ediyordu, ancak bu iki lider, bir sonraki başkan gibi olmaktan çok birbirine benziyordu. Amerikan siyasetinin geleneklerine uydular, muhtemelen bu geleneklerin ne kadar kırılgan hale geldiğinin farkında değillerdi: Uzmanlık önemliydi; basın kusurlu olsa da gerçeğin peşindeydi; meritokrasi gerçekti; herkes sadece para ve güç için dışarı çıkmıyordu. Her iki isim de Amerikan kamu yaşamının iki temel idealini destekledi: Amerika'nın dünyada salt ulusal çıkar peşinde koşmanın ötesinde davaları vardı ve ülke içinde ulusal çıkar siyasal çıkarın yerini alıyordu.

Trump, Amerikalılara şüphelenmeye başladıkları şeyin saçmalık olduğunu söyledi. Amerika Irak'ın petrolünü almalıydı. Generaller aptal olabilir ve sözde savaş kahramanları bile kaybedebilirdi. Amerika, su işkencesinden daha şiddetli işkence biçimleri kullanmalıydı. Liderleri hiçbir şey yapmazken Çin Amerika'yı taciz ediyordu. Basın yalan söylüyordu. Uzmanlar yalan söylüyordu. Politikacılar, elbette, her zaman yalan söylüyordu. Müesses nizam kendisini korumalıydı. Yolsuzluğun ve çıkarcılığın insan davranışının esası olduğunu varsaymalısınız.

Pek çok yönden bir gerilemeye işaret eden Biden, başkan olarak Amerikan idealizmi fikrini geri getirmeye çalışıyor. Amerika'nın yine kurallara dayalı bir uluslararası düzenin koruyucusu olmasını amaçlıyor. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin arifesinde yönetimin, işgalle ilgili istihbarat paylaşma kararı hakkında çok şey yapıldı. Amerika bu kez sözlerini ve eylemlerini eşleştirdi. BM içinde destek aradı ve sürdürdü. Afganistan'da olmasa da Ukrayna'da yetkin bir şekilde liderlik etti.

İdealizme dönüş ama nasıl?

Biden, iki yıl önce Avrupalı liderlere Amerika'nın otokrasiye ve iklim değişikliğine karşı mücadeleye geri döndüğüne dair güvence verdikten sonra, Fransız Emmanuel Macron "Ne kadar süre için?" diye sordu. Biden bu meydan okumanın peşini bırakmamakta haklı. Trump, Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olursa ABD, 20 yıl önce gezegeni demokrasiyle sarıp sarmalayacağını hayal etmekten, Avrupa'yı Rus egemenliğine teslim olmaya karşı savunmaya doğru geçecek.

Evde idealizme geri dönüş yapılıyor gibi görünebilir, ancak bu sadece yüzeyde. Sağ, Trumpizm'i henüz gösterişli kişisel çıkarlardan daha fazlasına varan bir ideolojiyle donatamadı. Solda, kimlik siyaseti, yeni sosyalistler ve meritokratik seçkinlere sınıfı görmezden gelme, kendi aydınlanmalarını kutlama ve zavallı beyaz Amerikalıları hor görme yetkisi verdi. Amerikalıların teselli edici ideolojileri benimsemesi, kendilerini Irak savaşının arifesinde olduklarından daha doğru ve saf kılıyor, yeter ki propaganda kendi taraflarından gelsin.

Bush'un Irak savaşından pişman olmadığı söyleniyor. Olmalı. Kibir yerine nezakete hizmet eden ısrarı, çok daha iyi bir Amerika için bir örnek olarak varlığını sürdürebilirdi.


Bu yazı 22 Mart 2023 tarihinde The Economist’te “How the Iraq war became a threat to American democracy” başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak çevirilen metinde editoryal düzenleme yapılmıştır.