×
ABD

ANALİZ

Güçlü Dış Politika Güçlü Bir İç Politika Gerektirir -I

Dış politika içerden başlar. Ülkenin uluslararası emellerini yeniden tanımlama konusunda iç desteği sağlama ve sürdürmenin önemini gözden kaçıran başkanlar, geçmiş dönemlerde bu hatalarının bedelini çok ağır ödediler.
ABD BAŞKANI Joe Biden, başkanlık dönemine “Amerika geri döndü” ve bir kez daha “dünyayı yönetmeye hazır” açıklamasıyla başladı. Biden, ülkesini uluslararası işbirliğini hızlandıran ve yurtdışında liberal değerleri kararlılıkla savunan geleneksel rolüne geri döndürmek istiyor. Fakat, onun bu planı politik bir meydan okumayla karşı karşıya. Biden, geçen yılki başkanlık seçimlerinden zaferle çıksa da savunduğu dış politika vizyonu hayli şüpheci bir Amerikan halkıyla baş başa. ABD enternasyonalizminin dayandığı siyasi temeller çökmüş durumda. ABD'nin yurtdışındaki mücadelesini uzun süredir destekleyen ulusal mutabakat, artan partizan anlaşmazlıklar ve kentsel - kırsal Amerikalılar arasında derinleşen çatlak karşısında dağıldı.

Öte yandan, artan bu bölünmeye içe doğru bir dönüş eşlik etti. Başkan Donald Trump'ın tek taraflı, neo-izolasyoncu, korumacı ve yerlici siyaseti, ABD dış politika kuruluşlarının çoğu için lanetliydi. Ancak Trump'ın devlet yönetimine yaklaşımı, Amerika'nın dışarıda “aşırı yüklenme” yaşadığına dair kamuoyundaki kuşkulara dokunarak 2016’daki zaferine katkıda bulundu; 2020'de ise 74 milyon seçmenin desteğini kazanmasını sağladı. Pek çok Amerikalının ekonomik güvensizlik yaşadığı ve küreselleşmenin kaybeden tarafında olduğunu hissettiği bir ortamda, “önce Amerika” yaklaşımı çok iyi satacaktır. Pew Araştırma Merkezi tarafından yakın zamanda yapılan bir anket, ABD halkının kabaca yarısının ülkenin denizaşırı sorunları daha az dikkate alması ve içerdeki sorunları çözmeye daha fazla odaklanması gerektiğine inandığını gösteriyor.

Çalışan pek çok Amerikalının karşılaştığı zorlukların giderilmesi, ülkenin “önce Amerika” yaklaşımına ve Trump'ın illiberal şikayet siyasetine karşı bağışıklık kazanması için gerekli. Bu işse ekonomik yenilenme ile başlar. Ülkenin küresel hedeflerine halk desteğinin yeniden sağlanması, pandemiden çıkış, sağlık hizmetleri, altyapı, yeşil teknoloji ve diğer yerel programlara sürekli yatırım yapılmasını gerektiriyor. Bu adımlar, siyaset alanında yapısal reformları zorunlu kılıyor. Zira iç politikadaki bu reformlar, ülkedeki siyasi tıkanığın hafifletilebilmesi ve ABD dış politikasının çalışan Amerikalıların çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden düzenlenebilmesi için kritik önemde.

Biden'ın ihtiyacı olan şey, yurtiçindeki zorunlulukları yurtdışındaki hedeflere bağlayacak “içten dışa” bir yaklaşım. (…) Geleceğe yönelik bu tür bir hazırlık, Amerika Birleşik Devletleri'nde uluslararası güveni yeniden tesis etmek için kritik öneme sahip. Siyaseti saran işlevsizlik ve kutuplaşma arasında, dünyanın dört bir yanındaki liderler ve insanlar, haklı olarak Biden'ın yeni bir normali mi yoksa "önce Amerika" yaklaşımında “kısa bir ara”yı mı temsil ettiğini sorguluyor.

İç politikanın ihmali

Ülkenin uluslararası emellerini yeniden tanımlama konusunda iç desteği sağlama ve sürdürmenin önemini ve zorluğunu gözden kaçıran ABD başkanları, geçmiş dönemlerde bu hatalarının bedelini çok ağır ödediler: Dış politikaları kendi ülkelerinde karaya oturdu. 1844 seçimlerini kısmen yayılmacı bir platformu benimseyerek kazanan, Tennessee'li bir Demokrat ve Başkan Andrew Jackson'ın desteklediği Başkan James Polk, 1846'da, bölünmüş bir ülkeyi Meksika'ya karşı savaşa sürükledi. Birleşik Devletler savaşı kolayca kazandı ve yapılan anlaşmayla Teksas sınırını güneye doğru genişletti. Anlaşma ABD'nin Meksika topraklarının büyük bir bölümünü ele geçirmesine fırsat verdi. Ancak bu genişleme, ABD’de Kuzey ve Güney arasında kölelik üzerine yoğunlaşan bölgesel rekabeti körükledi; Demokratların 1848'de yenilgisine katkıda bulundu ve ülkeyi iç savaşa sürükledi. Aşikar Kader ideolojisi (Manifest Destiny), ülkede yerel temellerini buldu.

Başkan Woodrow Wilson'ın dış politika emelleri de benzer bir kaderi paylaştı. Wilson'ın enternasyonalizme dönüşü, 1917'de Kongre’nin tarafsızlığı terk etme ve Almanların provokasyonlarına karşılık olarak I. Dünya Savaşı'na girme kararını ezici bir çoğunlukla kabul etmesinin ardından sorunsuzca başladı. Ancak Almanların yenilgisine rağmen hikaye kötü bir şekilde noktalandı: Wilson, ABD'nin Milletler Cemiyeti'ne katılımı için Senato onayını alamadı. O, bir barış paktına katılmanın ABD'ye "kaderini gerçekleştirme ve dünyayı kurtarma konusunda sonsuz bir ayrıcalık" sağlayacağına inanıyordu. Ancak onun bu yüksek enternasyonalizmi, ülke için, iç politikanın izin vereceğinin çok ötesinde, radikal bir ayrışmayı temsil ediyordu. Wilson'ın dünyada yeni bir ABD rolüne ilişkin idealist vizyonu, bir partizanlık krizinde çöktü. Senato üç kez, Milletler Cemiyetine katılımı reddetti.  Sonrasında Demokratlar 1920 seçimlerinde hezimete uğradı.

Yayılmacı ve enternasyonalist başkanlar, yerel engellere takılıp tökezleme konusunda yalnız değiller. Trump'ın "Önce Amerika" sloganı başlangıçta pek çok seçmene cazip geldi, ancak özellikle siyasi ılımlılar arasında çekiciliğini sürdüremedi. Trump hızlı tarifeler uyguladı, uluslararası taahhütleri çiğnedi, insan haklarını görmezden geldi ve müttefiklerden uzaklaştı. Sert destekçileri onun yanındaydı, ancak birçok Amerikalı ona karşı çıktı. Nedenini bulmak kolay: Trump'ın ticaret politikaları günün sonunda Amerikalı işçilere yarardan çok zarar getirdi. COVID-19 salgını için Çin'i suçladı, ancak hastalık ABD'yi kasıp kavurduğunda son derece etkisiz kaldı. Amerika Birleşik Devletleri'ni müttefiklerinden uzaklaştırdı. İran ve Kuzey Kore'deki nükleer programların dizginlenmesi gibi en önemli stratejik önceliklerini eline yüzüne bulaştırdı. Bu başarısızlıklar, geçen yılki yenilgisine katkıda bulundu.

Buna karşılık Franklin Roosevelt, Amerika’da dış politikanın iç siyasetini ustalıkla yöneten bir başkanın belki de en iyi örneğini sundu. İki savaş arası dönemde ABD dış politikasının elini bağlayan izolasyonist konsensüsü yıktı. Nazi Almanyası ve emperyal Japonya tehditlerine karşı, savaş zamanı ve savaş sonrası dünya için geliştirdiği politikaları destekleyen geniş bir iki partili koalisyon kurdu. Roosevelt’in New Deal başarısı ve ardından II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, Amerikalıları ABD'nin yurtdışındaki angajmanının ve açık dünya ekonomisinin ülke güvenliğini artıracağı ve savaş sonrası refahı sağlayacağı konusunda ikna etmesine yardımcı oldu. Roosevelt'in dış politikası, çıkarların yanı sıra Amerikan değerlerini de vurguladı. Bu dış politika hem idealistlere hem de realistlere hitap etti. Ülkenin her bölgesinden ve hayatın her kesiminden Amerikalı için kazanç sundu. (…). Roosevelt, liberal enternasyonalizmin yirminci yüzyılda ABD devlet idaresinin yol gösterici ethos’u olarak tahkim edilmesine diğer tüm başkanlardan daha fazla yardımcı oldu.

Biden, göreve başladığında, başkanlığını Roosevelt'inkine göre modellemek istediğini deklare etmişti. Hatta Oval Ofis'e Roosevelt'in bir portresini astı. Ancak Biden, kahramanının karşılaştığından daha zorlu bir siyasi momentle karşı karşıya. Roosevelt 1933'te göreve başladığında, Demokratlar Temsilciler Meclisi'nde 196 sandalyeli, Senato'da 23 sandalyeli bir çoğunluğa sahipken, Biden'ın her iki mecliste de Demokrat marjları zayıf. Roosevelt, II. Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden sonra seçmenlere enternasyonalizmi satmaya başladığında, New Deal'in çoğunu tamamlamıştı; Biden'ın iddialı iç gündeminin sonuçlarıysa genel olarak belirsizliğini koruyor. Amerika Birleşik Devletleri bugün Roosevelt dönemine göre politik olarak daha fazla bölünmüş, ekonomik olarak daha fazla eşitsiz ve demografik olarak daha fazla çeşitli bir nitelik taşıyor. Gerçekten de Washington'da yönetimin önündeki siyasi engeller o kadar büyüdü ki, Demokratların Mart ayında onaylanan COVID-19 yardım tasarısı gibi son derece popüler yasalar için Cumhuriyetçilerin desteğini alması neredeyse imkansız hale geldi. Biden yeni bir enternasyonalizm inşa etmeyi umuyorsa, Amerikan siyasi ekosistemini dönüştürmesi gerekiyor.

Broker Başkan?

Biden, dış politika yapımını yeni seslere açarak Amerika Birleşik Devletleri'nin yurtdışındaki politikalarını, ülke içindeki işçi sınıfı seçmenlerinin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarına yeniden bağlamaya başlayabilir. Çok uzun zamandır hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi yönetimler, çoğunluk pahasına azınlığın çıkarlarına hizmet ederek halkın güvensizliğini körükleyen politikalar izlediler. Dış politika yapım süreci, büyük şirketlere açık olmasına rağmen, Amerikan işçilerinin çıkarlarını büyük ölçüde göz ardı ediyor. (…)

Biden, çalışan ailelerin çıkarlarını masaya dahil etmek için ABD Çalışma Bakanını tıpkı Hazine Bakanı gibi Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC)'nin daimi üyesi yapmalıdır. Bunu yapmak fabrika işçileri, çiftlik işçileri ve hizmet işçilerine Beyaz Saray'ın dış politika konusundaki müzakerelerinde daha güçlü bir ses verecektir. Biden ayrıca Amerikan işçilerinin ihtiyaçlarının politika yapım süreçlerinde daha etkili bir şekilde dikkate alınmasını sağlamak için NSC, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, ABD Ticaret Temsilciliği Ofisi ve diğer dış politika kurumlarında kıdemli yardımcı pozisyonları oluşturmalıdır. Yine Biden yönetimi, Ulusal Güvenlik Konseyi, Ulusal Ekonomi Konseyi ve İç Politika Konseyi gibi iç politikayla ilgilenen ofisler arasındaki kurumsal bağlantıları derinleştirmelidir. Yönetim, ekonomik güvenlikle ilgili kurumlar arası bir politika komitesinin haftalık toplantısını bu üç konseyin eş başkanlığında yapabilir.

Washington'un ayrıca ticari düzenlemeler için yeni bir yaklaşıma ihtiyacı var. Bu noktada ticaret anlaşmalarının işçiler üzerindeki olumsuz etkilerini (düşük ücretler, iş kaybı) azaltmak üzere hükümetin adım atması gerekir. (...) Biden, çalışanları yeni beceriler konusunda eğiterek, ayrıca sağlık, eğitim ve devlet hizmetlerine kamu yatırımları yaparak otomasyon veya ticaret yoluyla yerinden edilmeye daha az duyarlı daha fazla iş yaratabilir. Yönetimin ayrıca iş kayıplarının, ekonomik durgunluk, nüfus düşüşü, madde bağımlılığı ve artan suç/şiddet eğilimi gibi toplum düzeyindeki etkilerini düzeltmesi gerekiyor. Olası bir model, askeri üslerin kapatılmasından veya savunma programı iptallerinden olumsuz etkilenen topluluklarda ekonomik çeşitliliği destekleyen Pentagon'un Savunma Ekonomik Uyum Programıdır.


Bu yazı, Foreign Affairs dergisinin Mayıs/Haziran 2021 sayısında “The Home Front: Why an Internationalist Foreign Policy Needs a Stronger Domestic Foundation” başlığıyla yayımlanan yazının ilk bölümüdür. Çeviride editoryal  düzenleme yapılmıştır.

Görsel: The Atlantic