×
ALMANYA

ANALİZ

Friedrich Merz: Muhafazakarların Yeni Liderinden Ne Beklenir?

Bir zamanlar kendisini Merkel’in şiddetli bir eleştirmeni olarak konumlandıran adamın şimdi onun mirasının fiili koruyucusu haline gelmesi ironik görünebilir. Ama siyaset çok daha garip şeylerin olduğu bir alan.
YENİ SEÇİLEN Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, 31 Aralık'ta 83 milyondan fazla Alman'a geleneksel bir yeni yıl konuşması yapmak üzere kameraların karşısına geçtiğinde, havada gözle görülür bir inançsızlık vardı. Alman halkı, uzun bir on altı yıl boyunca, Angela Merkel'in sesinin dinginliği, pantolonunun görkemi ve tavrındaki annelik sükuneti ile şımartılmıştı. Şimdi ise kendisini, daha bir yıl önce ülkenin bir sonraki lideri olmasını kimsenin pek beklemediği, koyu renk takım elbiseli, sert görünüşlü bir adamı dinlerken buldu.

Bu an Scholz'un siyasi kariyeri için tarihi bir dönüm noktası olsa da Armin Laschet için acı bir hayal kırıklığıydı. 2021 federal seçimlerindeki yenilginin ardından Laschet, Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri olarak istifasını sundu. Ve 22 Ocak'ta, Laschet'in halefi Friedrich Merz oldu.

Merz, uzun zamandır Alman liberal muhafazakarlığının “kötü çocuğu” olarak görülüyor. Geçmişte iki kez CDU liderliğine aday oldu, ancak her ikisinde de kaybetti: Önce Annegret Kramp-Karrenbauer’e, sonrasında Laschet’e yenildi. Fakat bu sefer, Merkel'in sırdaşı Helge Braun ve eski Çevre Bakanı Norbert Röttgen'in gönülsüz meydan okumalarının üstesinden gelerek CDU’nun genel başkanı ulaştı.

Pek çoğuna göre, Merz'in seçilmesi, muhafazakar siyaset açısından, Şansölye Merkel ile önemli bir kopuşu ifade ediyor. Merz’i bir çeşit Merkel karşıtı olarak resmetmek için çok fazla çaba sarf edildi: Modası geçmiş Soğuk Savaş fantezilerine hapsolmuş mesafeli bir muhafazakar; bir zamanlar evlilik içi tecavüzün suç sayılmasına karşı kampanya yürüten ve gelenekçi eğilimlerini gizlemeyen iflah olmaz bir şovenist; Refah İllüzyonunun Sonu (Vom Ende der Wohlstandsillusion) gibi kitaplar yazan kalpsiz bir neoliberal.

Merz’in liderliği altında CDU'nun önemli ölçüde sağa doğru kayacağına ilişkin genel bir kanı var. Daha az Mutti, daha fazla pazar, daha az uzlaşma, daha fazla çekişme. Aşırı sağ parti Almanya İçin Alternatif (AfD) ile devlet düzeyinde gayri resmi ittifaklar kurmaya yönelik ilk temkinli girişimleri görebileceğimize ilişkin tahminler bile yürütülüyor. Ancak sağa kayma anlatısı özellikle Anglo-Sakson dünyada (Anglosfer) oldukça popüler olsa da bu anlatı, retorik pervasızlığı stratejik bir yeniden konumlandırma ile karıştırdığı ve çok fazla Merz'in kişisel dünyasına odaklandığı için yanıltıcı duruyor.

Yaklaşık üç yıl önce Luuk Molthof, “Almanya'nın nispeten merkezci bir ülke olduğunu” ve “Merkel çizgisinin devam eden cazibesini hafife almamak gerektiğini” savundu. Molthof yanlış bir şekilde CDU'nun liderlik mücadelesini merkezciler ve muhafazakarlar arasındaki bir savaş olarak tasavvur etse de –kişisel husumetler ve kariyer beklentileri söz konusu olduğunda – analizinin özü hala geçerliliğini koruyor. Daha sağlam bir muhafazakarlık lehine Merkel tarzı ılımlılığı terk etmenin ne ihtimal dahilinde olduğuna ne de seçimlerde sonuç vereceğine dair bir işaret var. Aksine, bu yaklaşım liberal merkezin önemli bir bölümünü korkutup uzun vadede partiye zarar verebilir.

Elbette bu, siyasi statükonun burada kalacağı anlamına gelmez. Kırılgan bir üç partili koalisyon iktidardayken CDU'nun mesajlarında bazı ayarlamalar yapması kaçınılmaz. Muhalefet siyasetinin doğası bunu gerektirir. Ancak hali hazırda parti kimliğinin ağırlık merkezinde duran Merkelizm, ani bir alternatifle değiştirilebilecek stratejik bir tercih olma aşamasını çoktan geçti. Belki bir dereceye kadar değiştirilebilir, ancak son yıllardaki dönüştürücü modernleşmenin gerisine gitmek için gerçekçi bir alternatiften bahsetmek zor. Ve Merz de aynı şeyi hissediyor gibi görünüyor. Çoğu üst düzey CDU politikacısı gibi o da her şeyden önce bir pragmatist; kişisel tercihlerini ortaya koyabilen ama yine de görevine getirilen sınırlamaların farkında olan biri. O da sonunda, en faydalı ve işlevsel olan yolu seçecek bir isim.

Bu nedenle, siyasi arenaya yeniden dönmesiyle birlikte, odak noktasını olası bir sağa dönüş korkularını yatıştırmaya sabitlemiş olması şaşırtıcı olmamalı. Konuşmalarında eski düşmanı Yeşiller'e defalarca kez iltifatta bulundu. Yeşiller’i “disiplinli ve çok köklü” bir parti olarak nitelendirdi. Ayrıca partinin genç ve kadın üyelerine (“Yeterli genç parti üyemiz yok […] ve yeterli sayıda kadın üyemiz yok”) ifadeleri eşliğinde övgüler yağdırdı.

Merz, aynı zamanda AfD ile herhangi bir iş birliğini veya ortaklığı reddetmekten de geri durmuyor. Aralık ayındaki AfD’yi “Nazi” olarak etiketlediği antisemitik kinayelerle dolu açıklamasını yineleyerek, “[Onlarla çalışmak için] elini kaldıran, hemen ertesi gün ihraç davasıyla karşı karşıya kalır” dedi. Ayrıca geçmişte kullandığı homofobik sözler için özür diledi. Hatta CDU'nun LGBTQ derneği Lesben ve Schwule in der Union (LSU)’a özel örgüt (sonderorganisation) statüsü vermeye kendini adadı. Bu, Merkel'in bile asla düşünmediği bir hareket.

Özetle, Merz şimdiye kadar, gerici bir tutumdan daha çok selefinin ayak izlerini takip etmeye istekli bir çaba sarf etti. Bir zamanlar kendisini Şansölye Merkel’in şiddetli bir eleştirmeni olarak tanımlayan adamın, şimdi onun mirasının fiili koruyucusu haline gelmesi kuşkusuz ironik görünebilir. Ancak siyaset çok daha garip şeylerin olduğu bir alan. Siyaset, yapısal koşulların ve bütüncül/kurumsal gerekliliklerin belirleyici gücünün, bireyin merkezcilik-muhafazakarlık eksenindeki konumundan çok daha büyük olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Yakın zamanda Merz, Merkel'in kendisine de uzlaştırıcı sözler sarf etti ve kendi kampının “onu bütünüyle hafife aldığını” belirterek özeleştiride bulundu. 

Merz’in yaklaşımı her durumda doğru bir yaklaşım. CDU tarihsel olarak zayıf bir konumdayken eski kan davalarını sürdürmeye uğraşmanın kazandıracağı fazla bir şey yok. Şu anda parti, bu baharda sandık başına giden üç eyalette (Saarland, Schleswig-Holstein ve Kuzey Ren-Vestfalya), oldukça farklı koalisyonlarla da olsa hükümeti yönetiyor. Ancak her birinde, siyasi olarak hayatta kalmak için mücadele veren Bakan ve Başkanları ile savunmada. Açık bir SPD kuşatmasını önlemek ve eyalet düzeyinde kaydedilebilecekleri kurtarmak Merz'in önündeki ilk gerçek sınav olacak. Ancak bunu, temelde Merkel'ci olan bir partinin lideri olarak yapacak.


Bu yazı, 24 Ocak 2022 tarihinde LSE (London School of Economics and Political Science)’da “Friedrich Merz: What to expect from the CDU’s new leader” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.