×
FRANSA

ANALİZ

Fransa Seçimleri: Görünürde İstikrar, Derinlerde Yapısal Dönüşüm!

Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu, Fransa siyaset hayatının 2017’den bu yana üç temel fay hattı etrafında bölündüğünü gösteriyor.
PAZARTESİ SABAHI oyların çoğu sayıldığında, Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun resmi sonuçları, bir önceki seçimleri biçimlendiren güç dinamiklerinin aynı şekilde işlediğini gösteriyordu.

10 Nisan’daki seçimlerde Emmanuel Macron (Cumhuriyet Yürüyüşü, LREM) ve Marine Le Pen (Ulusal Birlik, RN) ikinci tura kalmayı başardı. Bu düello, beş yıl öncesinde olduğu gibi, bu yıl ikinci kez yapılacak. Fransa'da bunun ilk ve tek örneği, Valéry Giscard d'Estaing (RPR) ve François Mitterrand'ın (Sosyalist Parti) iki kez karşı karşıya geldiği, 1974 ve 1981 seçimleriydi. O seçimlerin ilkini sağcı aday Giscard  d’Estaing, ikincisiniyse sosyalist aday Mitterand kazanmıştı.

Son seçimlerdeki bu istikrar büyük ölçüde ana akım partileri temsil eden adayların toplumsal nüfuzuyla bağlantılı. Beş yıl önce zaten oyunda olan Macron ve Le Pen, kendi sadık seçmen tabanlarını korumayı başardı. Geçtiğimiz haftalarda yeni seçmenler de o sadık seçmen tabanı etrafında toplandı. Ve bu yeni seçmenler, partizan mülahazalar yerine sözde stratejik oylamayı (“faydalı oy”) tercih etti.

“Stratejik oylama”

2017 ile karşılaştırıldığında, Macron’un oyları yaklaşık %4 arttı. Mevcut cumhurbaşkanının, kendisine 2017 seçimlerinde zafer kazandıran “sağ ve sol arasında orta yol duruşunu” terk etmesi ve açıkça siyasi yelpazenin merkez sağına kayan bir gündem benimsemesi dikkate alındığında, bu artış oldukça anlamlı görünüyor.

Macron’un Cumhuriyet Yürüyüşü hareketi, Pazar günkü seçimlerde, soldaki seçmenlerin bir kısmını kendisine çekti, ancak seçmenlerin daha büyük bir kısmını ise merkezden ve sağdan aldı. Bunun en önemli kanıtı, Cumhuriyetçi (LR) aday Valerie Pecresse'nin aldığı (% 4,7) çok düşük oydu.

Le Pen, başkanlık seçimlerinde Ulusal Cephe (FN) ve Ulusal Birlik (RN) tarafından daha önce elde edilmemiş bir oy oranıyla ikinci tura kaldı. O da stratejik oy kullanma çağrılarından yararlandı ve böylece eski la Figaro yazarı ve aşırı sağ aday Eric Zemmour'dan (Reconquête) çok daha iyi bir performans sergiledi. Başlangıçta Le Pen’in hareket alanını daraltan Zemmour, sonrasında Le Pen'in uzun yıllardır sergilediği “adaylığını normalleştirme” çabasında hedefe ulaşmasına yardımcı oldu. Zemmour, sağın kimlik temelli eğilimini benimseyerek Le Pen'in işçi sınıflarına hitap eden bir söylemi vurgulamasına olanak sağladı.

Siyasi yelpazenin solunda yer alan Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) adayı Jean-Luc Melenchon ise katıldığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin üçüncüsünde en yüksek oyu aldı. Melenchon, her şeyden önce Macron ve Le Pen arasında geçecek bir ikinci tura tahammülü olmayan ılımlı sol seçmeninin yoğun desteğini gördü. Ancak Melenchon, Le Pen'in %1.5 puan gerisinde kaldı ve ikinci tura yükselemedi.

Üçe bölünmüş bir Fransız siyaset alanı

İlk tura ancak bir ay kala yükselen stratejik oylama ivmesi, Fransız siyaset hayatının 2017 seçimlerine kadar uzanan üç ana kutup etrafında yeniden biçimlendiğini gösteriyor.

Bu siyasi kutuplardan ilkini liberal, merkezci ve Avrupacı kutup oluşturuyor. Bu kutup, her ulusal seçimde seçmenlerin dörtte birinden biraz fazlası için bir çekim merkezi oluşturuyor. Ve çoğunluk oyu mekanizması sayesinde şimdiye kadar siyasi hayata hakim olmayı başarmış durumda.

Fransa siyasetindeki ikinci kutup, popülist ve kimlik temelli kutup. Bu kutbu bugün Le Pen domine ediyor. Ancak genel olarak kümülatif oy oranı (%30'un üzerinde) Fransa'daki bir ulusal seçimde aşırı sağ ve popülist kimlik için tüm zamanların rekorunu oluşturan iki aday tarafından temsil ediliyor. Bu nedenle, son beş yılda en güçlü dalgalanmayı bu kutup kaydetti.

Siyasi kutuplardan üçüncüsü, Boyun Eğmeyen Fransa’nın egemen olduğu radikal sol kutup. Komünist ve Troçkist adayların sonuçlarını da dahil edersek bu kutup ülkedeki toplam oyların %25'inin biraz altında.

Böyle üç yönlü bir bölünme, 1970'lerden beri Fransız siyasi yaşamını biçimlendiren iki siyasi parti, merkez sağ Cumhuriyetçiler (eski adıyla UMP) ve merkez sol Sosyalist Parti'nin marjinalleştiğini gösteriyor.

Geleneksel partilerin düşüşü: Bir dejavu havası

İlk turda %2'den daha az oy alan Sosyalist Parti’nin konjonktürel olabilecek bir düşüş gösterdiği söylenebilir. Böyle bir durum, Beşinci Cumhuriyet'in başlangıcındaki Radikal Parti'nin kaderini hatırlatıyor: O sırada sola hakim olan parti, Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle tarafından iki kutuplu hale getirilen siyaset sahnesinin kurbanı olmuştu. Yine de o zamanlar Parti, çoğunlukla Fransa'nın güneybatısında bulunan (bugünkü Sosyalist Parti’nin sahip olduğu gibi) geniş bir temsilciler ağı sayesinde ayakta kalabilmişti.

Cumhuriyetçi (LR) aday Valerie Pecresse'nin partisinin beş yıl önce aldığı oyların sadece dörtte birini elde etmesi, geleneksel sağın düşüşünü bu seçimlerin bir diğer önemli gerçeği haline getiriyor. Alınan bu sonuç, 2014’te aldığı %20,1’lik oy oranından sonra 2019 Avrupa seçimlerinde en düşük oy oranını (%8,4) kaydeden Cumhuriyetçiler (LR) için bir başka darbe gibi görünüyor. Söz konusu sonuç, aynı zamanda Cumhuriyetçiler tarafından şu anda işgal edilen siyasi alanın darlığını da gösteriyor. Zira parti, Macron'un merkez sağı ile Marine Le Pen'in popülist aşırı sağı arasına sıkışmış durumda.

2017 sonrası kritik gelişmeler

Öte taraftan, ilk tur sonuçlarını 2017 seçimlerinin tekrarı olarak yorumlamamak gerek. Güç dengesinin görünürdeki istikrarı, siyaset alanındaki yapısal değişiklikleri maskeliyor. Siyasi manzara sağa doğru kaymaya devam ediyor. Bunun kanıtı, Eric Zemmour'un kimlik tabanlı platformu ve Emmanuel Macron'un yenilenen siyasi eğilimidir. Jean-Luc Melenchon önemli kazanımlar elde etse de, bunlar Sosyalist Parti'nin ani düşüşünü telafi edecek düzeyde değil.

Popülizm de büyümeye devam ediyor. Popülist söylem ve siyaset, son beş yıl içinde gelişen belirli toplumsal hareketlerin ( özellikle Sarı yelekliler) etkisi altında, daha radikal bir hale geldi. Halk ve seçkinler arasındaki bölünme, sandıkta her zamankinden daha fazla kendini gösteriyor. Bu popülist yükseliş, siyasi konumu ilk bakışta göründüğünden daha sevimsiz olan Emmanuel Macron'u zayıflatıyor.

Macron ilk turda, ikinci bir dönem için yeniden seçilemeyen bazı selefleriyle karşılaştırılabilir bir oy aldı: 1981'de Giscard d'Estaing (oyların %28'i), 2012'de Nicolas Sarkozy (oyların %27'si). Ayrıca Macron, bu seçimlerde beş yıl öncesinde kendisine zafer kazandıran değişim arzusundan yararlanamıyor. Sonuçta iki tur arasındaki kampanyaya iki karşıt proje, iki toplum vizyonu hakim olacak. Aynı zamanda mevcut başkana düşmanlığı ifade eden “dégagisme” (“ yerleşik siyasi sınıfın reddedilmesi”ne dayalı bir siyasi ideoloji) ile ilk turdaki adayların çoğunun seslendirdiği “aşırı sağa karşı kolektif bir cephe” çağırısı arasında bir gerilim de ikinci tur seçimlerine egemen olacak.


Bu yazı 11 Nisan 2022 tarihinde The Conversation’da “First round of the French election: apparent stability, yet a profound reconfiguration” başlığıyla yayımlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.

MATHIAS BERNARD

Clermont-Auvergne Üniversitesi