×
FRANSA

ANALİZ

Fransa: Aydınlanma ve Köktencilik Arasında

Fransa hâlâ insan haklarının anavatanı mı, yoksa ırkçı fanatiklerin fikir savaşını kazandığı bir ülkeye mi dönüşüyor? Cevap, her ikisi de.
Fransa hâlâ insan haklarının anavatanı mı, yoksa ırkçı fanatiklerin fikir savaşını kazandığı bir ülkeye mi dönüşüyor? Cevap, ne yazık ki, her ikisi de. 

Gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beş ay önce, kamuoyu yoklamaları sürekli olarak Fransız seçmenlerin yüzde 30'undan fazlasının göçü durdurmak, daha fazla yabancıyı sınır dışı etmek, Fransız vatandaşlara iş ve konut ayrıcalığı sağlamak ve ülkedeki tahminen 6 milyon Müslümana hayatı daha fazla zorlaştırmak isteyen aşırı sağ adaylara yöneldiğini gösteriyor.

Bazı günler, seçim kampanyaları, yasal çizgiyi tam olarak aşmadan Araplara, Müslümanlara ve Siyahlara yönelik toplumda var olan etnik ve dini önyargılara en etkili kimlerin hitap edebileceğini belirlemek üzere yapılan bir “köpek düdüğü” yarışmasına benziyor. 

İki kez nefrete tahrikten hüküm giyen İslam karşıtı Eric Zemmour, Müslümanları çocuklarına “Fransız isimleri” vermeye zorlamak istiyor ve bir kıyamet tellallığıyla “medeniyetimiz yok oluyor” uyarısında bulunuyor. Ayrıca Hıristiyan mirasına sahip yerli Fransız halkın, Fransız seçkinlerin suç ortaklığıyla, Müslüman göçmenler tarafından demografik ve kültürel olarak kasıtlı bir şekilde yerinden edildiğine dair beyaz milliyetçi “Büyük Yer Değiştirme” komplo teorisini öne sürüyor.

Fransa'yı iç savaştan ve yok olmaktan "kurtarmaya" söz veren Zemmour, siyasi hareketine "Yeniden Fetih" adını verdi. Ortaçağ Hıristiyan hükümdarlarının Müslüman hanedanları İspanya'dan sürdüğü ve sonunda Müslümanları Hıristiyanlığa dönmeye, tüm İspanyol Yahudileri sınır dışı etmeye zorladığı askeri kampanyaya atıfta bulundu. 

Zemmour’un (en sağdaki baş rakibi, göçmenlik karşıtı siyasetçi Marine Le Pen gibi) önümüzdeki Nisan ayında Elysée'ye girme şansı pek yok. Ancak her ikisi de “Fransa'nın bir göçmen ‘istilası’ ve İslam'ın baskısı nedeniyle çöküşte olduğu” yönündeki çizgileriyle Fransa’daki ana akım politikacıların gündemini belirledikten ve daha uyumlu hale getirdikten sonra zaten ideolojik bir zafer iddiasında bulunabilirler. 

Ay başında ana akım muhafazakar parti Cumhuriyetçiler'in ön seçimlerindeki tüm adaylar, Zemmour'un söylemlerinin en azından bir kısmını tekrarladı ve Le Pen'in bazı önerilerini programlarına dahil etti.  

Fransız topraklarında doğmak yerine “Fransız kanını” vatandaşlık almanın şartı haline getirmek için yasa değişikliğini savunan en sağcı Cumhuriyetçi adaylardan Eric Ciotti, [aday belirleme sürecinin] ilk turunda belirsizlikten zirveye yükseldi ve neredeyse yüzde 40 oy aldı. Kampanya sloganı “Fransa Fransız kalsın” olan Ciotti, Müslüman suçluların hapis cezalarını tamamladıktan sonra tecrit etmek için bir “Fransız Guantanamo” toplama kampı kurulmasını savunuyordu.

Ciotti, başkan adaylığını Paris bölgesinin pragmatik başkanı Valerie Pecresse'e kaptırdı. Hemen sonrasında kendi radikal önerilerinden bazılarını programına dahil etmesi için Pectesse’e baskı yapmaya başladı. Pecresse, aşırı sağın uzun süredir savunduğu bazı fikirleri zaten bünyesinde barındıran kendi programına bağlı kalacağını söyledi.

Cumhuriyetçilerin başkan adayı Pecresse, göçmen kotaları konusunda referandum yapılması çağrısında bulundu. Mültecileri yurtdışındaki bir büyükelçiliğe başvuru yapmaya zorlayarak ve yeni gelenleri sosyal yardım talep etmeden önce beş yıl bekleterek Fransa'da sığınma talebinde bulunmayı zorlaştırmak istiyor. …

Zemmour'un, idealize edilmiş bir geçmiş ve berbat bir şimdinin görüntülerini yan yana getiren ve kasvetli bir müzikten oluşan 10 dakikalık melodramatik bir video eşliğinde adaylığını açıkladığı gün, ülkenin diğer yüzü, tam teşhirdeydi: İlk Siyah kadın [Josephine Baker] sembolik olarak, Paris'teki ulusal kahramanlar anıtı Fransız Panteon’a dahil edildi.

Başkan Emmanuel Macron, Amerikan doğumlu şovmen, Fransız direnişinin kahramanı ve sivil haklar aktivisti Josephine Baker'ı onurlandıran ışıltılı törende konuştu. Baker’ın II. Dünya Savaşı'ndan önce Irkçılığa ve Antisemitizme Karşı Uluslararası Lig'e nasıl katıldığını, Nazi işgali sırasında Yahudileri ve direniş savaşçılarını saklamak için hayatını nasıl tehlikeye attığını ve müzik notalarında görünmez mürekkeple yazılmış mesajlar taşıyan gizli bir ajan olarak nasıl görev yaptığını anlattı. 

Etkinlik, Fransa’da merkezi temsil eden bir cumhurbaşkanı tarafından planlanmış bir çeşitlilik kutlamasıydı. Fransa'nın kendi tarihiyle ilişkisini modernleştirmeye çalışan, bu arada Fransız sömürgeciliğinin kefaretini ödemeye yanaşmayan ve bu nedenle Cezayir'deki eski yerleşimcilerin ve onların soyundan gelenlerin gazabına uğrayan bir cumhurbaşkanının. 

Gelinen noktada Macron da kamuoyunu ikna etmek için göçmenlik, sığınma ve güvenlik konusundaki söylemini sertleştirmek zorunda kaldı. Avrupa hükümetlerini, Kuzey Afrika'dan çürük teknelerle kaçan göçmenlerle “masa tenisi” oynamakla eleştirirken, Avrupa'ya ulaşan bir avuç göçmeni kabul etmeyi reddetti. Kısa süre önce, Fransa'dan sınır dışı edilecek olan vatandaşlarını geri kabul etmeyi reddeden (Cezayir gibi) ülkelere vize vermemeyi kararlaştırdı. …

Elbette, öfkeli yerlicilik hiçbir şekilde Fransızlara özgü bir özellik değil, aynı şekilde demokrasi ve insan hakları konusunda dünyaya liderlik etme iddiaları da.  

Beyaz işçi ve orta sınıf seçmenler arasında aynı mülksüzleştirme, sosyal statü kaybı ve kültürel yabancılaşma duygusu, Donald Trump'ın Amerika Birleşik Devletleri başkanı olarak seçilmesini ve İngiltere'nin 2016'da Avrupa Birliği'nden ayrılma oylamasını mümkün kıldı. İtalya’da ise 2018'de göçmenlik karşıtı popülistlerden oluşan bir hükümet seçildi.  

Fransa henüz fanatikleri iktidara getirmedi; cumhurbaşkanlığı kampanyasındaki erken çatışmaların gürültüsüne ve öfkesine rağmen, gelecek yıl da bunu yapması pek mümkün görünmüyor. Ancak kazanamasalar bile, Zemmour ve Le Pen, radikal siyasi söylemleriyle Fransız siyasetine damga vurdular. Ve sonuçta hayat muhtemelen Müslümanlar ve göçmenler için daha da kötüleşecek.


Bu yazı, POLITICO'da 08 Aralık 2021 tarihinde "France: Caught between enlightenment and bigotry" başlığıyla yayınlandı.