×
İNGİLTERE

ANALİZ

“Fırtınaya Karşı!”: Liz Truss Nasıl Bir Başbakan Olacak?

Tüm dünyanın müdahaleci, büyük devlet paradigmasına yöneldiği bir dönemde minimal devlet muhafazakarlığını savunmak ulusal fırtınalar için bir çözüm olabilir mi? Truss, çığır açmakla felakete sürüklenmek arasında bir eşikte duruyor.
İNGİLTERE'NİN YENİ BAŞBAKANI Liz Truss oldu. İki aylık bir yarışın ardından Muhafazakar Parti üyeleri Truss’ı yeni lider olarak seçti.

Truss, altı yıldan biraz fazla bir süre içinde Muhafazakarların dördüncü lideri ve başbakanı olacak. Kraliçe Elizabeth'in on beşinci başbakanı ve hükümeti elinde tutan üçüncü kadın.

Truss’ın zirveye hızlı yükselişi, 2010 yılında Meclis'e ilk seçildiği zaman başladı. Dört yıl sonra, David Cameron'un kabinesine Çevre Bakanı olarak katıldı. Theresa May yönetiminde Adalet Bakanı ve ardından Hazine Bakanı olarak görev yapan Truss, Johnson hükümetinde Uluslararası Ticaret Bakanı ve Dışişleri Bakanı olarak hizmet vermeye devam etti.

Truss, tanınmış bir ekonomik liberal. İngiltere'nin AB üyeliğine ilişkin 2016 referandumunda AB içinde kalmayı coşkuyla destekledi. Ancak daha sonra “yeniden doğmuş” bir Brexit savunucusu oldu. Brexit'in faydalarını anlattı ve Ukrayna işgali konusunda Rusya'ya karşı şahin bir duruş sergiledi.

Truss'un ekonomi alanında özgürlükçü, siyasi alanda iyimser ve şahin duruşu, 2022 liderlik yarışmasında belirleyici oldu. Bir dizi gaf ve U dönüşüne rağmen, vergileri düşürme söylemi, Johnson'a eski sadakatiyle birleştiğinde, Sunak'a karşı önemli bir avantaj sağladı.

Şimdi yeni başbakan olarak Truss, bir dizi göz korkutucu zorlukla karşı karşıya: Yaygın enflasyon, ağır enerji maliyetleri, kötüleşen kamu hizmetleri, devam eden endüstriyel grevler ve İskoçya'da bağımsızlık odaklı bir hükümet. Dışarıda ise Ukrayna'daki savaşla ve Avrupa Birliği’yle sorunlu ilişkilerle mücadele etmek zorunda.

Neden seçim olmadı?: "Devredilen Başbakanlık"

Johnson'ın halefinin seçimi her zaman sadece iktidardaki Muhafazakar partinin meselesi olacaktı. İngiltere, hükümetin Avam Kamarası'nın güvenini kazanabilen herkes tarafından oluşturulabildiği bir parlamenter sisteme sahip. Uygulamada bu genellikle, son genel seçimde Avam Kamarası’ndaki sandalyelerin çoğunluğunu kazanan partinin liderinin hükümet kurması anlamına geliyor.

Bir başbakan parlamento döneminin ortasında hükümetteki görevinden ayrıldığında, yeni bir genel seçim yapmak için anayasal bir zorunluluk yok. Bunun yerine, görevdeki iktidar partisi yeni bir lider ve dolayısıyla yeni başbakanı seçiyor.

Bu şekilde, göreve “devralma” yöntemiyle gelen başbakanlar, İngiltere siyaseti için olağandışı değil. 1945'ten bu yana, sekiz başbakanlık bir genel seçim zaferiyle başladı, dokuzu ise bir parlamento döneminin ortasında “devralma” yöntemiyle başladı.

Siyasi partilerin yeni liderin nasıl seçileceği konusunda kendi kuralları var. 1965 öncesinde, Muhafazakar Parti liderleri, üst düzey parti figürleriyle yapılan istişareler sonucunda belirlendi. 1965 sonrasında, 1998'e kadar, parti liderleri yalnızca Muhafazakar milletvekilleri tarafından seçilmeye başlandı. Daha sonra ise, bugün de geçerli olan bir yönteme geçildi. Bu yeni yönteme göre, lider seçimi, milletvekillerinin iki aday seçtiği ve ardından parti üyelerinin (Muhafazakarlar için yaklaşık 180.000 aidat ödeyen üyenin) nihai seçimi yaptığı iki aşamalı bir süreçle gerçekleşiyor.

Son lider seçiminde, yarışmanın ilk aşamasına Boris Johnson'ın yerine sekiz aday katıldı. Muhafazakar milletvekilleri arasında yapılan beş tur oylamanın ardından, eski şansölye Sunak 137 oyla (%38,3) birinci, dönemin Dışişleri Bakanı Truss 113 oyla (%31,6) ikinci olurken ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Penny Mordaunt ise 105 oyla (%29.3) elendi.

Bu süreci, Sunak ve Truss'un Temmuz'un büyük bölümünü ve Ağustos'un tamamını destek arayışıyla geçirmelerinin ardından gelen bir parti üyeleri oylaması izledi. Sonunda Truss, Sunak'ı %57’ye karşı %43’le yendi.

Sonrası?

Truss'un acil görevi bir hükümet kurmak olacak. Kabinesine dahil ettiği kişiler, partisiyle olan ilişkilerinin gidişatını belirleyecek. Şurası çok açık, Truss, milletvekillerinin tercih ettiği aday değildi. O, Muhafazakar parti üyelerinin tercihiyle liderliği kazandı. Dolayısıyla parti içerisindeki balayı dönemi kısa sürebilir. Özellikle de Muhafazakarlar anketlerde İşçi Partisi'nin gerisinde kalmaya devam ederse.

Her şeyden önce Truss'un, partisinin bir sonraki genel seçimle ilgili beklentilerini yönetmesi gerekecek. Görevi devralan her başbakan, “seçilmeden göreve  geldiklerine” dair anayasal anlamda bir karşılığı olmayan gerekçelere dayanarak “hemen seçime gidilmesi” çağrılarıyla karşılanır.

Aynı zamanda, görevi devralan başbakanlar seçmenlerden kendi yetkilerini isterler. Seçimler otoritelerini artırır ve yeni bir dizi manifesto taahhütleriyle başlamalarını sağlar.

Kuşkusuz Truss, dilediği zaman genel seçime gitme yetkisine sahip. Muhafazakarlar anketlerde sürekli bir sıçrama yakalarlarsa, Truss, ekonomik durumun kötüleşebileceğini düşünerek seçimlere erkenden gitmenin mi yoksa işlerin düzeleceğini umarak son dakikaya kadar beklemenin mi daha iyi olduğunu hesaplamak zorunda kalacak.

Böyle bir toplumsal destek olmazsa, bu hesaplamalar çok tartışmalı olacak. Bu durumda 2019 parlamentosunun tam dönem çalışması muhtemel. Böylece seçmenler, İngiltere'nin yeni başbakanı hakkında en geç Ocak 2025'te karar verme şansına sahip olacaklar.

Truss nasıl bir başbakan olacak?

Düşüş fikri (declinizm), başka bir ifadeyle İngiltere’nin gün batımından duyulan o donuk korku, ülkenin savaş sonrası siyasetini şekillendiren temel dinamikti. Bu dinamik, Harold Macmillan'ın, AB'nin öncüsü olan Avrupa Ekonomik Topluluğuna girme arzusunu harekete geçirdi. Margaret Thatcher'ın ekonomik devrimini ateşledi. Ve şimdi Liz Truss için Downing Street'e giden yolu açtı.

Truss, yarışmayı büyük ölçüde, Boris Johnson ile paylaştığı ortak bir özellikten, neşeli ve iyimser oluşundan, kazandı. Kampanya süresince, yarışmanın uzun süren son aşamasında rakibi olan Rishi Sunak'ın zor seçimler konusundaki uyarılarını hep reddetti. "Bu gerici konuşmaya katılmıyorum," dedi. "Ülkemizin en güzel günlerinin bizi beklediğine inanıyorum." Böyle bir iyimserlik, parti aktivistleri arasında bir akor yarattı. Meslektaşları, onun pozitif duruşunun daha geniş seçmenlere de hitap edebileceğini düşünüyor. Bir kabine bakanı, “Boris'siz bir itici güç” diyor. "Bu bir kumar ama çok güçlü bir kokteyl olabilir."

Truss, neşenin yanı sıra güç ve zenginlik de vadediyor. O, kendine özgü bir radikal. Belki de Thatcher'ın 31 yıl önce Downing Street'ten çıkışından bu yana, hükümeti elinde tutan Thatcher geleneğinin en hevesli öğrencisi. İngiltere’nin durgun ekonomisini dönüştürmek için, dolayısıyla da İngiliz ekonomisinin düşük büyüme ve yüksek vergiye dayalı bir sosyal demokrasi haline gelmesine engel olmak için büyük emelleri var. Truss için bu, ekonomik olduğu kadar ahlaki bir seçim: Devletin gelirinizin yarısını aldığı bir toplumda kim yaşamak ister?

Yine de Truss üç katmanlı bir sınırlandırmayla karşı karşıya. Her şeyden önce, serbest piyasa içgüdüleri, acil bir yaşam maliyeti krizini yönetmek için “müdahale etme” ihtiyacıyla çelişiyor. İkincisi, doğalgaz ve elektrik faturaları Ekim'de %80 artacak; işletmeler daha büyük artışlar öngörüyor. Ve üçüncüsü, Ocak 2025'e kadar, derinden memnuniyetsiz bir halkın sandık kararıyla karşı karşıya kalmamak için, olası bir genel seçime itiraz etmesi gerekiyor. Ipsos'un The Economist için yaptığı ankete göre, Muhafazakar seçmenlerin %60'ı dahil olmak üzere İngilizlerin %69'u ülkenin "düşüşte" olduğu konusunda hemfikir. Ayrıca şu anda liderliğini yaptığı parti, isyancı bir parti hüviyetine büründü: Parti, Truss’tan önce iki başbakanı tahttan indirdi ve dahası Truss konusunda da pek heyecanlı değil.  Sırça fanusa konan yaban arısı gibi kendini cam duvarlara vurabilir.

Bir muhafazakarın öyküsü

Truss, 1975 yılında Oxford'da matematik profesörü John ve hemşire Priscilla'nın çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailece, Thatcher'a karşı gelişen solcu, savaş karşıtı bir hareketin parçasıydılar. Çocukluğu, nükleer bir füzeye benzeyen eski bir halı rulosunu tutarak, “Maggie, dışarı!” sloganları attığı barış yürüyüşlerinde geçti.

Siyasi yolculuğunu, iyi üniversitelere ve para kazanmaya karşı aksi bir züppelikten muzdarip olduğu Leeds'teki devlet ortaokuluna bağlıyor. 2018'de verdiği bir mülakatta şunları söyledi: "İngiltere’de çok yaygın bir şekilde insanları ezmek gibi bir alışkanlık var. Bu uzun boylu gelincik sendromu: “O, kendini ne sanıyor?"

Truss, ebeveynlerinin komünist Polonya'daki tanıdıklarının kısıtlı yaşamlarını da gördü. Ve sonrasında Thatcher'ın vaaz ettiği özgürlükler için savunulacak bir şeyler olduğu sonucuna vardı. Bir genç olarak Liberal Demokratlara katıldı. Ardından Oxford'da felsefe, siyaset ve ekonomi okurken muhafazakarlığa döndü. Truss’ın annesi, kızının yeni kariyeriyle uzlaşı sağladı. Ama babası bunu yapmadı. Truss sonraki zamanlarda hep bu durumun esprisini yaptı: “Babam, kızının rejimi içeriden devirmek için çalışan, uyuyan bir ajan olduğunu düşünerek kendini teselli ediyor.”

Soldan sağa böyle bir yolculuk Muhafazakar radikaller arasında çok da garip değil aslında. Thatcher'ın en ateşli danışmanlarından biri olan Sir Alfred Sherman, İspanya İç Savaşı'nda Komünistlerle birlikte savaşmıştı. Johnson'ın kültür savaşının arkasındaki etkili isim olan Munira Mirza, küçük bir Marksist klik olan Devrimci Komünist Parti'nin bir üyesiydi. Bir doktrini terk edebilirler, ancak dünyayı bir “sistemler ve fikirler çatışması” olarak görme biçimini ve küçük bir bardağı kırma zevkini hep korurlar.

Truss’ın yönetim anlayışı

Truss'ın İngiltere’nin ekonomik sorunlarına çözümü, bütçe açığıyla finanse edilen vergi indirimleri ve düzenleyici reformdan oluşan Reagancı bir karışımdan oluşuyor. Esnek planlama kurallarına sahip düşük vergili bölgeler öneriyor. Yabancı yatırımı çekmek için kurumlar vergisi oranını %19'da tutmak istiyor. (Sunak, Nisan ayında bunu %25'e çıkarmayı planlamıştı.) Ayrıca Sunak tarafından Nisan ayında getirilen bordro vergilerindeki artışı tersine çevirmeyi planlıyor ve bakıcılar için vergi indirimi düşünüyor. 2030 yılına kadar savunma harcamalarını GSYİH'nin %3'üne çıkarmayı planlıyor. Bu önlemler, bütçe açığını GSYİH'nin yaklaşık %1,8'i kadar artıracak.

Truss, İngiltere'nin daha fazla borç alacak yeri olduğuna ve uzun vadede politikalarının daha yüksek büyüme şeklinde ödüllendirileceğine inanıyor. Kampanya sürecinde, İngiliz ekonomisinin yılda %2,5 oranında büyümesi gerektiğini söyledi. Bütçe Sorumluluğu Ofisi şu anda en iyi ihtimalle %1.7'lik bir büyüme oranı bekliyor. 4 Eylül'deki röportajında, “vergi indirimlerinin büyük oranda daha zengin insanlara fayda sağlayacağını; büyüme üzerinde yeniden dağıtımla meşgul olmanın sorunun bir parçası olduğunu” söyledi. Bu, “tek ulus” muhafazakarlığının temel ilkesinden önemli bir felsefi kopuştur: “Zor zamanlarda en büyük yükü en geniş omuzlar taşır.”

Düzenleyici reforma gelince, Truss, Thatcher'ın kamu hizmetlerini özelleştirerek bir çığır açmış olmasına rağmen, 1980'lerde hazırlanan kuralların, şimdilerde kemikleşmiş göründüğünü savunuyor. Truss, bir dizi zayıf ağ düzenleyicisini tek bir kuruma yerleştirme konusunda derin endişeler taşıyor. 

Truss ayrıca sermaye akışını serbest bırakmak istiyor. Solvency 2 olarak bilinen bir AB sigorta rejiminde reform yapma potansiyeline ilişkin inanılmaz derecede yüksek umutları var. İngiltere’nin finansal hizmetler endüstrisinin potansiyelinden bahsetmekten her zamankinden daha fazla keyif alıyor. Ayrıca, hükümetin işinin insanlara doğduğu yerde iş yaratmak olduğunu düşünen Johnson'dan çok daha fazla emek hareketliliği konusunda istekli. Truss, tam tersine İngiltere’nin üretkenliğinin tam da insanlar oldukları yerde kaldıkları için zayıf olduğunu düşünüyor.

Truss, kendisini Thatcher'ın olduğundan çok daha fazla sosyal liberal ve Thatcher’ın olduğundan çok daha az gelenekçi olarak görüyor. Muhafazakar partinin çoğu gibi o da yeni cinsiyet kimliği siyasetine karşı çıkıyor. Ancak mağazalara soyunma odalarını nasıl organize edeceklerini söylemenin de devletin işi olmadığını düşünüyor. Okullarda siyasi tarafsızlığı garanti altına alacak yeni bir yasa çağrılarını reddediyor. “Tartışmaları kazanmak, yasa çıkarmaktan daha iyidir,” diyor.

Truss ve muhafazakarlar

Truss’ın pragmatizmi kısa süre içinde teste tabi tutulacak. Liderlik kampanyası, yaşam maliyeti krizine ve özellikle yakın zamanda haneleri, işletmeleri vuracak olan enerji faturalarındaki muazzam artışa ilişkin bir politika boşluğu taşıyordu. Göreve başladıktan sonraki bir hafta içinde bir plan açıklayacağının sözünü verdi. Bir kabine bakanı, “Kaderi ilk 100 günde değil, ilk 10 günde belirlenecek” diyor.

Truss'ın içgüdüleri açık. Bir eliyle vergilendirmeye ve diğer eliyle dağıtmaya yönelik bir "Gordon Brown ekonomisine" karşı olduğunu beyan ediyor. Ekonomideki krizin arz krizi olduğu savunuyor. Kuzey Denizi petrolünün çıkarılmasını onaylamayı, kaya gazı üzerindeki moratoryumu sona erdirmeyi ve yeni nükleer enerjiyi teşvik etmeyi planlıyor.

Muhafazakarların huzursuzluğunun temelinde, giderek “büyük devlet” paradigmasına dayalı bir siyasete evrilen ülkede, kapana kısılmış bir minimal devlet partisi olduklarına dair oluşan bir siyasi algı bozukluğu (dismorfik) yatıyor. Truss, 12 yıllık iktidar süresinde Muhafazakarların dördüncü lideri. Parti içerisinde isyan, iş yapmanın bir aracı haline gelmiş durumda.

Boris Johnson, etkili imajına ve 2019’daki seçim zaferine rağmen partisini ehlileştiremedi. Ve yeni Başbakan Truss, tarihsel olarak zayıf bir konumda göreve başlıyor. Muhafazakar milletvekilleri arasında yapılan liderlik yarışının ilk etabını, oyların sadece %32'sini alarak, Sunak'ın arkasında tamamladı. Bu, Muhafazakar Parti’de 2001'de yürürlüğe giren iki aşamalı lider belirleme sisteminden bu yana, seçilen beş lider arasında en düşük olanı. Üyeler arasında yapılan seçimde Sunak'a karşı aldığı oy oranı ise (%43'e karşılık %57) aynı zamanda kayıtlardaki en düşük oran.

Bazıları İngiltere’de görünüşte her zamankinden daha az muhafazakar bir ülke görüyorlar: On yıllardır yüksek vergi yükü, devlet müdahalesine yönelik artan bir zevk ve ehlileşmemiş bir "uyandırılmış" kültür. Başbakan Truss, gözlerini kısmış, İngiltere’yi daha önce ayağa kaldıran kadının bir simülasyonunu arayan bir parti için zarların dördüncü kez atılışını simgeliyor. Şu anda liderlik ettiği ülke tamamen başka bir şey arıyor olabilir.


Bu analiz, Nicholas Allen’in The Conversation’da, 5 Eylül 2022 tarihinde “Liz Truss: who is the UK’s new prime minister and why has she replaced Boris Johnson?” başlığıyla; The Economist’te 5 Eylül 2022 tarihinde anonim olarak “What kind of prime minister will Liz Truss be?” başlığıyla yayınlanan iki yazısının kısaltılmış çevirisidir. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.