×
ARAP DÜNYASI

ANALİZ

Fas Siyasetinin Dönüşümü -I

Fas’ta İslami Hareketlerin 2011’de yaşanan Arap Baharı eylemlerine kadar yaşadığı tarihsel sürece baktığımızda; ilk olarak izin süreci, daha sonra hızlı bir sisteme kabul edilme ve hızlı bir yükseliş dönemleri birbirini takip etmiştir.
Yaklaşık on yıl önce 2011 Kasım’ında Fas’ta yapılan genel seçimleri Fas Adalet ve Kalkınma Partisi (PJD)’nin kazanmasının ardından hem dünya basınında hem de akademik çevrelerde bir “Fas İstisnası” kavramı tartışılmaya başlamıştı. Çünkü 2011 yılının başından itibaren tüm Orta Doğu ve Mağrip ülkelerinde patlayan “Arap Baharı” adı altındaki protesto gösterileri birçok ülkede kayda değer değişikliklere neden olmuştu. Öyle ki bu ülkelerde gösterilerin sosyal- ekonomik ve siyasi etkileri günümüze kadar devam edecekti. Ancak Fas Krallığı, protesto gösterilerine komşu ülkelere nazaran daha hızlı reaksiyon verdi ve çok hızlı bir şekilde gerekli anayasal değişiklikleri gerçekleştirdi. Normalde 2012’de yapılacak olan genel seçimleri erkene alarak 25 Kasım 2011’de seçime gidileceğini ilan etti. Kasım ayında yapılan bu seçimde Fas’ın İslamcı partisi PJD birinci parti oldu ve mecliste en çok sandalye kazanan parti olduğu için Fas Kralı VI. Muhammed, PJD’nin lideri Abdülillah Benkiran’a hükümeti kurma görevini verdi.

Bu süreçler sonrasında Fas Krallığının, artık siyasi katılıma daha çok önem veren bir siyasete yönelmesi, 2007’ye kadar krallığın fazlasıyla problemli bir ilişkiye sahip olduğu PJD’ye sorunsuz bir şekilde hükümeti kurdurması ve demokratik ortamın tesisini sağlaması, Fas Krallığının bölgede bir “istisna” olarak lanse edilmesini sağladı. Geçtiğimiz on yılın ardından, 8 Eylül 2021’de yapılan seçimlerin sonucu açıklandığındaysa PJD’nin meclisteki varlığı 125 vekilden 12 vekile kadar geriledi ve Parti seçimden çok ağır bir yenilgi aldı. Geçen on yılın ardından, 8 Eylül 2021’de yapılan seçimler, farklı bir siyasal pozisyonun doğmasına sebep oldu. Bu sonuçlara göre PJD iktidarda geçen 10 yıl aranın ardından, çok hazin bir sonuçla ayrıldı. İşte bu çalışmada PJD’nin Arap Baharı sürecine kadar olan zamanda yaşadığı dönüşümleri ve sistem içinde aldığı yerin tarihsel olarak arka planını incelemeye çalışacağız.

Bağımsızlık sonrası Fas’ta ilk İslami hareketler

Fas Krallığında İslamcı siyasal hareketin bağımsız bir şekilde tam olarak ortaya çıkması 1960’ların son yıllarına denk gelmektedir. Bu yıllara kadar çok dikkat edilen bir husus olan Siyasal İslam meselesinin birden örgütlenmesi ve güçlenmeye başlamasının birçok nedeni bulunuyor. Ancak, dikkate değer nedenlerinden biri, o dönem Fas'ta önemli bir muhalif unsur olan sol hareketlerin yükselişini sürdürmesi ve Fas'ta önemli bir muhalif güce sahip olması, Kral II. Hasan'ın İslam imgelerini daha çok kullanmasına ve krallığın (Mahzen)'in Siyasal İslam’ın önünü açmasına neden oldu. Bu politik tavrın sonucu olarak, Fas'ta bağımsızlık sonrası ortaya çıkan ilk siyasal İslami hareket Al Chabiba İslamiya (İslami Gençlik Hareketi) 1969 yılında kuruldu ve siyasi çalışmalarına başladı. Bu hareketin kurucusu ise ironik bir şekilde eski bir solcu militan olan Abdülkerim Muti’ydi. Bu hareketin iki önemli gayesi vardı. Birincisi dava anlayışını grup üyelerine yaymak, dini eğitim vermek ve İslami olmayan uygulamalara karşı mücadele etmek; diğeri ise, Fas’ta sol seküler eğilimlere karşı gereken mücadeleyi göstermekti.

Bu hareketin çalışmaları 1975 yılına kadar belli bir süre devam ettikten sonra lider Muti’nin sendikacı sol hareketin önemli bir üyesini öldürmesi sonucu hareket sekteye uğradı ve Muti idam kararının ardından Belçika’ya sürgün edildi. Orada fikirleri değişerek monarşiyi sorgulamaya ve bir İslam cumhuriyetinin kurulması gerektiğini düşünmeye başladı. Ancak ülke içinde kalan hareket üyeleri bir karar almak zorundaydı. Ya krallık ile mücadele edecek ya da sistem ile anlaşıp bir parti ya da yasal bir dernek olarak yoluna devam edecekti. İslami Gençlik Hareketi’nden Abdullah Benkirane, Muhammed Yetim, Abdullah Baha ve Sadettin Osmani gibi isimler Cemaat-i İslami adında yeni bir cemiyet kurduklarını açıkladılar. Daha sonra Muti ile ilişkileri kalmadığını ve kendi yeni yollarını çizdiklerini belirttiler.

Bu süre içerisinde İran’da gerçekleşen İslami devrim, Fas İslamcılarını da heyecanlandırmıştı. Aslında yeni kurulan bu İslami cemiyeti bu bağlamda okumak gerekiyor. Bu durum karşısında Fas Kralı II. Hasan da bir karar almak durumundaydı. İslami grupların sistem içinde uyumlu birer organizasyona dönüşmesini istiyor ve bunu taraflara bildiriyordu. Diğer bir İslami grup olan Adalet ve İhsan Cemiyeti’nin lideri Abdüsselam Yasin, kralın emirliğini eleştiren bir eser yayınlamıştı ve bundan dolayı hapisteydi. Yasin’in cemiyeti yoğun bir şekilde baskıya maruz kalıyor ve cemiyet resmi şekilde yasaklı olarak hayatına devam ediyordu. Bu nedenle Benkirane liderliğindeki Cemaat-i İslami, devletin temel prensiplerini kabul ettiğini açıkladı.

Böylece sistemi kabul etmiş ve siyasi entegrasyona başlamıştı. Kralın yeni bir siyasi açılımda bulunmasıyla birlikte, Benkirane ülkede İslami hareketleri bir araya getirerek 1996 yılında kendi partisi olan Birlik ve Reform Hareketi Partisini (MUR) kurdu. 1997 seçimlerine ise II. Hasan’ın babası kral V. Muhammed’in doktoru Abdülkerim Hatibi’nin lideri olduğu Popüler Hareket (MP) ile birleşerek Demokratik ve Anayasal Halk Hareketi (MPDC) ismiyle katıldı. Ancak MUR’un da güçlü bir siyasi yapıya sahip olmasından kaynaklı çift başlılığın daha fazla sürdürülemeyeceği anlaşılınca hareket, 1999 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi adıyla tekrar ayrı bir partiye dönüştü. Faaliyetlerine bu isimle devam eden parti, Fas siyasetine yeni bir yüz olarak olumlu katkılarda bulundu ve birçok konuda toplumun ilgisini çekti.

2000’li yıllar ve Fas Ak Partisi’nin yükselişi

Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrası, kendisini “İslamcı” olarak tanımlayan bir partinin 2002 yılında gerçekleşen parlamento seçimlerine katılması, tüm herkesin ilgiyle Fas’taki seçimleri takip etmesine neden oldu. Her ne kadar hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Batı dünyası Fas Krallığının sağladığı bu demokratik geçişi takdirle karşılamış olsa da Monarşi yönetiminin PJD’ye ne kadar alan açacağı ve seçimlerde başarılı olursa hükümet kurmasına ne kadar izin vereceği gibi önemli sorular da gündemi meşgul etti. Bu ortamda gerçekleşen seçimlere PJD tarafı temkinli yaklaşıyor, tüm gözlerin kendi üstlerinde olduğu bir dönemde tüm enerjisi ile genel seçimlere katılmama yönünde bir politika izliyordu. Bu temkin ve tereddütlerle tüm seçim bölgelerinde aday göstermeyen PJD, 2002 genel seçimlerinde 42 milletvekili çıkararak üçüncü parti oldu ve bu sonuçla çok önemli bir başarı gösterdi. Öyle ki Partinin seçime temkinli yaklaşıp, tüm bölgelerde aday çıkarmadığı halde bu ölçüde bir başarı elde etmesi, akıllara, tüm bölgelerde aday çıkarmış olması durumunda birinci parti olur muydu sorusunu getirdi

PJD’nin 2002 seçimlerinde yakaladığı mühim başarı, Fas Monarşisinin PJD ile ilgili bazı şüphelerinin artmasına neden oldu. Her ne kadar PJD’nin faaliyetlerinin insanların daha çok radikalleşmesinin önüne geçmesi, partinin monarşi sistemiyle uyum içinde çalışması ve en önemlisi kralın dini meşruiyetini kabul etmesi gibi konularda ciddi faydası olsa da PJD ile monarşi arasında güven tam olarak sağlanamamıştı. Her ne kadar bu uyum garanti gibi gözükse de İslami hareketin ülke içinde dengeleri değiştirme olasılığı da krallığın PJD’ye karşı bir ikinci plan yapma zorunluluğunu gerektirdi. Diğer taraftan PJD'nin kazanacağı başarıların Fransa başta olmak üzere diğer Avrupalı güçler tarafından nasıl karşılanacağı ve PJD'nin kuracağı bir hükümet sonrası bu ülkelerle çok iyi düzeyde olan ticari, kültürel ve siyasi ilişkilerin olumsuz etkilenip etkilenmeyeceği önemli bir konu oldu. Tüm bu soruların ve sorunların arasında PJD ülke içinde popülaritesini arttırmaya devam etti. Normalde Fas’ta hiçbir anket çalışması açık ve şeffaf bir şekilde kamuoyuna yansımazken, özellikle ABD’li think-thank kuruluşlarının hazırladığı ve yayınladığı anketlerde PJD'nin çok yüksek oy alacağı sızdırılıyor, bu yükselişe karşı Fas Monarşi yönetimi tarafından bir engelleme olup olmayacağı tartışılıyordu.

Bu koşullar altında gerçekleşen 2007 seçimlerinde PJD beklenen o büyük patlamayı yapamadı. Her ne kadar ülkede en çok oy alan parti olsa da ülkenin en köklü partisi olan İstiklal Partisi daha çok vekil çıkarmıştı. Aslında bu durum, seçim sisteminin ne kadar adil olduğu ile ilgili soruları da beraberinde getirmişti. Bu seçim sonuçları sonrası PJD de kendi içinde seçimde tam olarak ne olduğunu anlamamıştı. Ancak olaya olumlu yönden bakarak üçüncülükten ikinciliğe geçişini, vekil sayısını artırmış olmasını, oy sayısını artırarak ülkede en çok oy alan parti olmasını başarı olarak görüyordu. Seçim öncesi beklentilerin oldukça altında kalmış olsa da PJD kendinden emin ve memnun olduğunu belirten açıklamalar yapıyordu. Ancak ortada bir gerçek vardı: Basına yansıyan anketlere ve tahminlere göre beklentinin altında oy almıştı. PJD'nin beklentilerin altında oy almasının altında yatan nedenlerden biri, İstiklal Partisinin seçim kampanyasını tamamen anti-Amerikancı bir söylemde kurması, Amerika'nın PJD'ye verdiği destekleri ve El-Cezire kanalının devamlı olarak PJD'ye verilen bu desteklerden bahsetmesi ve bu söylemin halk nezdinde bir karşılık bulmasıydı. 2002 ve 2007 seçimleri sonrası PJD'nin yeni bir siyasi figür olarak ortaya çıkması, aday seçimleri ve söylemleri gibi konularda farklı bir yaklaşımla öne çıkması ve bu şekilde müesses nizamın partileri dışında bir imaj çizmesi PJD'ye çok büyük bir kazanç sağladı. Ancak tüm bu olumlu imajlar, partinin kurucusu Benkiran'ın belirttiği gibi, diğer partilerle ortak bir noktada buluşamamasına ve bu partilerin PJD’nin çizdiği profilden rahatsız olarak karşı bir cephe oluşturmasına sebep oldu.

Bu iki seçimde ortaya çıkan diğer bir önemli sonuç ise katılımın çok düşük olması ve geçersiz oy oranının çok yüksek olmasıydı. Fas halkının siyasi partilere ve vekillere olan inancı uzun bir süredir çok düşük seviyelerdeydi. İnsanların siyasilere bakışıysa genelde, yalancı, hırsız, sahtekâr gibi söylemler etrafında şekillenmekteydi. Aslında siyasi arenanın, partilerin ve siyasetçilerin halk tarafından böyle anılması krallık yönetiminin çok rahatsız olacağı bir durum değildi. Seçim boyunca tüm kanallarda ve haberlerde seçimlerle ilgili haberler, her zaman kralın haberlerinin arkasında kalmıştı. Haberlerde Fas Kralının son zamanlarda yaptığı faaliyetler ve çalışmalarla ilgili yorumlara yer verildikten sonra genel seçimlerle ilgili haberlere geçiliyordu. Bu nedenle seçim günü sonuçların açıklanacağı saatte bile önce kralın günlük faaliyetleri ile ilgili 15 dakikalık bir haber yapıldı, daha sonra seçim sonuçlarına ve analizlerine geçildi. Kral VI. Muhammed’in ülkenin en önemli sorunlarından olan işsizlik ve ekonomi meselesi ile ilgili izlediği çözüm politikaları sürekli olarak haberlerde bahsediliyor ve Kralın “Yoksulların Babası” olduğunun devamlı olarak altı çiziliyordu. Aslında tüm bu haberlerin ve politikanın net olarak tek amacı vardı: Bu ülkede bir sorun çözülecekse ya da halkın yararına bir faaliyet yapılacaksa o faaliyet sadece ve sadece kral tarafından yapılırdı.

Fas’ta İslami Hareketlerin 2011’de yaşanan Arap Baharı eylemlerine kadar yaşadığı tarihsel sürece baktığımızda; ilk olarak izin süreci, daha sonra hızlı bir sisteme kabul edilme ve hızlı bir yükseliş dönemleri birbirini takip etmiştir. Özellikle 2007 seçimlerinde Fas Ak Parti’sinin gösterdiği başarı, dikkatleri kendi üstüne çekmesine neden oldu. Ancak tüm dünyanın Fas Ak Partisi’ne asıl ilgisi Fas’ta yaşanan Arap Baharı eylemleri sonrası, Anayasa değişikliği süreci ve ardından yapılan seçimlerinden büyük bir zaferle ayrılması sonrası gerçekleşti. Bu süreci de önümüzdeki yazımızda ele alacağız.

BURAK YETİMOĞLU

1991 yılında İstanbul’da doğdu. Eğitim hayatına 2014 yılına kadar İstanbul’da devam etti. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde bitirdi. YLSY bursu kapsamında Fransa'da 1.5 yıl dil eğitimi aldı. Yüksek Lisans için Fas'ta bulundu. Çift diploma programı kapsamında Sciences-Po Aix Fakültesi'nde Yüksek Lisansını tamamladı. Halen Uluslararası Rabat Üniversitesi’nde doktora çalışmalarına devam ediyor. İlgi alanları, Kuzey Afrika, Fas , Dini Kurumlar, Fransa İslamı ve Fransa’da yaşayan müslüman azınlıklardan oluşmaktadır.