×
EKONOMİ

ANALİZ

Ekonomide Dengeyi Sağlamak

Devlet elbette telafi edici maliye politikasını zor zamanlar için kullanmalıdır ancak sınırlı kaynakların kimler için kullanılacağı, kaynakların etkin kullanımı açısından önemlidir.
TÜKETİM DÜZLEŞTİRMESİ (comsumption smoothing). İktisattaki önemli kavramlardan biri. Warwick Üniversitesi’de doktora yaparken okuduğumuz Fundamentals of International Macroeconomics (Maurice Obstfeld, Kenneth Rogoff) kitabında bu konunun Tevrat’a, orada geçen Hz. Yusuf kıssasına, atıfla işlendiğini görünce aslına bakarsanız şaşırmıştım. 

Hz. Yusuf’un kıssasını ve kıssada onun hazine yöneticiliği görevini bilmeyen yoktur her halde. Onun hazine yöneticiliği görevindeki kritik noktayı özetle şu şekilde ifade etmek mümkün: Verimli – kurak yıllar arasında ekonomiyi dengelemek üzere verimli yıllarda tasarruf uygulamalarına başvurmak.

Tüketim düzleştirmesi (aslında Hz. Yusuf’un yukarıda ifade edilen ‘verimli ve kurak yıllarda ekonomik dengeyi sağlaması), insanların hayatları boyunca istikrarlı bir tüketim yoluna sahip olma arzusunu ifade etmek için kullanılan ekonomik bir kavram. İnsanlar, daha fazla istikrar ve öngörülebilirlik elde etmek için tüketimlerini yüksek gelirli dönemlerden düşük gelirli dönemlere aktarmak isterler. Dünyanın birçok hali vardır, bu da bir birey için yaşamı boyunca ortaya çıkabilecek birçok olası sonuç olduğu anlamına gelir. Bu nedenle, ortaya çıkan belirsizliği azaltmak ve gelecekte olumsuz bir sonucu önlemek için bireyler bugün bir miktar tüketimden vazgeçmeyi seçerler. Gelecekte meydana gelebilecek öngörülemeyen durumlara yeterince ve doğru bir şekilde hazırlanabilmek için, bugün planlamaya başlar ve bu öngörülemeyen koşullar gerçekleşmeden parayı bir kenara koyarak tasarruf yaparlar.

Ancak günümüzde çoğunlukla farklı alışkanlıkla karşı karşıyayız. Bireyler veya işletmeler, bolluk dönemlerinin sürekli devam edeceğini düşünerek yaşamakta, tüketmekte ve yüksek riskli finansal araçlara yatırım yapmaktadırlar. Hâlbuki bu tür bir düşünce biçimi hayatın olağan akışına aykırıdır. Hayatta çıkışlar olduğu kadar inişler de mevcuttur. Bu nedenle, işler iyiye giderken kazanılan gelirin bir kısmı bugünkü ihtiyaçlar için harcanmalı ve diğer kalan kısmı ise ihtiyat amaçlı tasarruf edilmelidir. Kötü günler geldiğinde, ekonomiler durgunluk dönemlerine girdiğinde bireyler işsiz kalabilir ve gelirlerini kaybedebilirler. Bu durumda ihtiyat amaçlı saklanan tasarruflar kullanılabilir; tüketim düzleştirmesi yapılabilir ve refah düşüşü çok fazla olmaz. İşletmeler ise toplam talebin azaldığı ekonominin durgunluk dönemlerinde tasarruflarını kullanırlar ve durgun ekonomiden çıkış kolaylaşır. 

Özellikle Covid-19 pandemisinde görüldü ki birçok işletme devletten yardım almayı bekledi. Devlet de kamu bütçesi el verdiği ölçüde yardımcı olmaya çalıştı. Yılın ilk üç çeyreğinde hem para hem de maliye politikalarında genişletici önlemler alındı. Devlet elbette telafi edici maliye politikasını bu zamanlar için kullanmalıdır ancak sınırlı kaynakların kimler için kullanılacağı, kaynakların etkin kullanımı açısından önemlidir. Bu noktada, ekonomik genişlemenin ilelebet süreceğini düşünen ve bu sebeple hiç de ihtiyatlı davranmayan işletmeler ile gerçekten ekonomik yardıma ihtiyaç duyan ekonomik birimlerin iyi ayırt edilmesi gerekir. Bu sayede kamu kaynakları doğru yerlere kanalize edilebilir ve genişletici iktisat politikaları amacına ulaşabilir.

Esas itibariyle Türk Ticaret Kanunu, her tacirin basiretli tacir gibi hareket etmesini zorunlu kılıyor. Basiretli Tacir, geleceği gören, sezgisi yüksek, dikkatli ve yapacaklarının nereye varacağını bilen ya da bilmesi gereken; ticari iş, işlem ve eylemlerinin hukuki, mali ve ticari sonuçlarını öngörmesi gereken kişi olarak tanımlanabilir. Diğer taraftan piyasa ekonomisinde iş yapan her türlü işletme, rekabete dayalı bir ekonomik sistemde faaliyette bulunmaktadır. Serbest piyasa ekonomisinin temeli olan rekabet, ekonomik büyümenin temelini oluşturmaktadır. Öyle ki bu sistemde fırsat eşitliği sağlanmış her türlü işletme, kendi maliyetlerine göre fiyatlandırma yapmaktadır. Bu ortamda rekabet edemeyen, ekonomik krizlere karşı tedbirini almamış işletmeler, faaliyetlerini sonlandırmak durumunda kalacaktır. Dolayısıyla devletin ekonomik yardımlarının, gerçekten tedbirini almış, basiretli davranmış ancak şartların zorlaması nedeniyle ayakta kalmaya çalışan işletmelere yapılması, ekonomik verimlilik açısından daha anlamlı bir tercihi ifade eder. 

Devlet yardımlarının her durumda cömertçe harcanmasının doğurduğu bir diğer sonuç da “ahlaki tehlike” sorunudur. Ahlaki tehlike, iktisatta iktisadi birimlerin herhangi bir olay karşısında bunun doğurabileceği risklere tamamen katlanacağını düşünmemesi sonucu aşırı risk alması durumudur. Konumuza uyarlayacak olursak, “ekonomik durgunluk zamanlarında devlet bize yardım eder, ucuz veya sıfır faizli kredi kullanırız, vergi ötelemesi sağlanır veya her türlü cezalar silinir” düşüncesine sahip iktisadi birimler, basiretli tacir veya birey gibi davranmaktan kaçınacaklardır. Bunun sonucu olarak iktisadi birimler, gereksiz fazla risk alacaklar, kötü günler için ihtiyatlı davranmayacaklar, tasarruf yapmaktan vazgeçeceklerdir. Devletlerin yaptığı her türlü ekonomik yardım, vergi mükelleflerinin ödediği vergi gelirlerinden oluşmaktadır. Vergi gelirlerinin etkin kullanımı, ekonomi yönetiminin temel amaçlarından biridir. Ayrıca kamunun yapmış olduğu ekonomik yardımların kaynağı vergi gelirleri değil de borçlanma ise durum biraz daha farklıdır. Kamu borçlanması yapılarak iktisadi birimlere yardım paketleri kullanılması, gelecek nesillerin gelirlerinin bugüne transfer edilmesi demektir. Bu durumda nesiller arası vergi yükü tartışması doğacaktır. 

Tüm bu olumsuzlukların yaşanmaması için ekonomik durgunluk zamanlarında yapılacak yardımların kimlere ve ne kadar yapılacağı ince elenip sık dokunması gereken bir konudur.  Tabii ki tüm ülkelerde ekonomik yardımlar yapılır ancak bu yardımların, serbest piyasa ekonomisinin rekabetçi şartlarını bozmaması beklenir. Eğer bir defa rekabet koşulları bozulursa veya ahlaki tehlike sorunu ortaya çıkarsa bu durum domino taşı gibi tüm sektörlere ve birimlere yayılacaktır. 

Sonuç olarak, ekonomik durgunluk zamanlarında elbet devlet kamu hazinesini kullanarak ekonomik birimlere yardım yapar, kamu harcamalarını artırır. Ancak ekonomik durgunluk yükünün toplumdaki bireyler tarafından adil olarak paylaşılması beklenir. Hatta belli açılardan toplumun alt gelir grubundaki vatandaşlara daha fazla yardım yapılması gerekir. Çünkü alt gelir gruplarının marjinal tüketim eğilimi daha fazladır. Böylelikle toplam talep artacak, tüketim harcamaları yükselecek, bu da üretime olumlu yansıyarak toplam arzın artmasına yol açacaktır. Çoğu zaman görülmektedir ki, ekonomik teşvik paketleri, ekonomide üretim tarafına destek sağlamaktadır. Ancak hem ekonominin arz tarafına hem de talep tarafına yapılacak ekonomik yardımlar, işletmeleri ve bireyleri üretime teşvik etmeli, fakat aylaklığa sebep olmamalıdır. 

YASİN ACAR


1981 yılında Denizli-Acıpayam Kelekçi kasabasında doğdu. Atatürk Üniversitesi İktisat bölümünden 2003 yılında mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi İktisat bölümünde yüksek lisansını yaptı. 2015 yılında İngiltere'de Warwick Üniversitesi Ekonomi bölümünden doktora derecesini aldı. Halen Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İİBF Mali İktisat Anabilim Dalında görev yapmaktadır.