×
KÜRESEL

ANALİZ

Dört Büyük Dinamik: Batı Neden Düşüşte?

Batı'nın Kabil anı. 1975'teki Saygon'un düşüşü veya 1979'daki Jimmy Carter'ın Tahran rehine krizinin aksine, Kabil’de yaşanan aşağılama sahneleri, alarm zillerinin bu kez gerçekten Batı için çaldığını gösteriyor.
İNGİLİZ BİRLİKLERİ birkaç gün içinde, Amerikalılar da kısa bir süre sonra ülkeden çıkacak. Gecikme olmayacak, daha fazla vatandaşın veya mültecinin tahliyesi için fazladan zaman, acıma olmayacak. Neden? Çünkü Taliban öyle istiyor. Joe Biden yerine artık onlar Afganistan'dan sorumlu. Taş devrine dönüştürene kadar orayı terörize etmekte özgürler.

Batı'nın Kabil anı. 1975'teki Saygon'un düşüşü veya 1979'daki Jimmy Carter'ın Tahran rehine krizinin aksine, Kabil’de yaşanan aşağılama sahneleri, alarm zillerinin bu kez gerçekten Batı için çaldığını gösteriyor. Bunlar yanlış alarm değil. Geri dönüş olmayacak, mucizevi bir rönesans olmayacak. 21. yüzyılın jeopolitik ve medeniyet düzeyinde geçirdiği büyük dönüşümün bir sonraki aşaması çok ciddi bir şekilde başlarken Kuzey Amerika-Avrupa-Avustralya modelinin başı bu kez gerçekten belada.

Önümüzdeki yıllarda daha fazla “Afganistanlar” olacak. Amerika hala dünyanın en güçlü ordusuyla övünebilir. Ancak Batı'nın, 1700’lerde İngiliz GSYİH'sinin Çin'in Yangtze Deltası'nı geçmesiyle başlayan 320 yıllık hegemonyası sona eriyor. Diğer medeniyetler, tıpkı yazılı tarih boyunca olduğu gibi, bizimki kadar bazen bizden daha fazla zengin ve güçlü olacaklar. Onlar da kendi etki alanlarını isteyecekler. Onlar da değerlerinin hakim olmasını isteyecekler.

Bugün Batı'nın dünya üzerindeki hakimiyetini kırmak üzere [eş zamanlı olarak] en az dört büyük dinamik [canlı bir şekilde] işliyor: Demokratik olmayan kapitalizmin ortaya çıkışı; teknolojinin kötüye kullanımı; sıfır emisyon devrimi; Amerika ve Avrupa'nın ideolojik çöküşü.

Eskiden tüm dünyanın gönüllü olarak Batılı bir model etrafında birleşeceğine inanılırdı. Aynı kıyafetleri giyer, aynı arabaları kullanır ve McDonald's'ta yemek yerdik. Kapitalizm, BM gibi kurumlar demokrasi, insan hakları ve sekülerizmin evrensel olarak benimsenmesine yol açacaktı: Tarihin bu Hegelci versiyonu, yerini aldığı Marksist saçmalık kadar yanıltıcıydı.

Bir dizi entelektüel hataya, kısmen de Batı'nın belirli Yahudi ve Hıristiyan tarihinin inkarına dayanıyordu. Tom Holland’ın Dominion adlı eserindeki Hıristiyanlık tarihinin çok güzel bir şekilde ortaya koyduğu şey şuydu: Diğer geleneklerin narsist, kibirli, tarih dışı bir şekilde küçümsenmesi. Bunun doğal sonucu ise ekonomik büyümeyi sağlayacak bir teknoloji olan kapitalizmi benimsemenin, aynı zamanda bireysel özgürlüğü de benimsemek anlamına geldiğine dair yanlış bir inançtı: Kimse bu ikisinden sadece birini seçemezdi, çünkü İngiltere ve Hollanda’da ikisi birlikte ortaya çıkmıştı.

Benim gibi özgürlükçü muhafazakarlar için korkunç bir yanlıştı bu. Çinlilerin kanıtladığı gibi, Batı modeli ayrıştırılabilir. Kapitalizm tiranlıkla kolayca bir arada var olabilir; serbest piyasalar ifade özgürlüğü anlamına gelmez. Bu, 21. yüzyılın bir dizi çatışan medeniyet modelleriyle tanımlanacağı anlamına geliyor. Elbette Çin ve Hindistan olacak, ayrıca bölgesel güçler olarak Endonezya, Pakistan, Brezilya ve Nijerya da olacak. Kapitalizm sayesinde zengin olacaklar; ama Batılı olmayacaklar. Bazıları demokrasiyi benimseyebilir, ancak bizim anladığımızdan çok farklı bir anlamda: Örneğin Hindistan, çok daha açık bir şekilde Hindu milliyetçisi olabilir.

Bir sonraki büyük değişiklik, Batı'nın artık ekonomik büyümeyi ilk sıraya koymaması, yükselen imparatorlukların ise hala zengin olmak için can atması olacak. Amerika ve Avrupa'nın sıfır emisyon politikasını benimsemesi büyük ölçüde diğerkâmlık düşüncesi tarafından yönlendiriliyor. Savunucuları, fakir ülkelerin iklim değişikliğinden zengin ülkelere göre daha fazla etkileneceğine inanıyor. Diğer taraftan bu ülkelerin çoğu, kendi yükselişlerini güçlendirmek için Batı'nın yeşil dönüşünden en iyi şekilde istifade etmeyi planlıyor.

Çin'in gerçek gündemi, Batı tarafından büyük maliyetlerle geliştirilen yeni teknolojileri ucuza almak ve böylece kendi ekonomisini sakatlamadan Amerika ve Avrupa'nın önüne geçmektir. Sıfır emisyon aynı zamanda jeopolitik kaosa da yol açacak. [Mesela] Putin gaz talebindeki [küresel] çöküşe nasıl cevap verecek? NATO'yu ve hazırlıksız, yarı pasifist bir AB'yi yıkıma götürebilir mi? Amerika açısından Körfez Devletleri'nin de Afganistan'a benzer bir dizi ek senaryo yaratarak patlaması muhtemel. Son olarak sıfır emisyon, yeni teknolojiler için gerekli olan lityum ve kobalt gibi nadir toprak metallerinin önemini artırarak Çin'e çarpıcı bir destek sunacaktır. Çin, kilit kaynakların arzını çok akıllı bir şekilde köşeye sıkıştırmaya çalışıyor ve Afganistan'ın zengin kaynaklarını ele geçirmeyi umuyor.

Teknoloji ve yanlış kullanımı üçüncü büyük paradigma değişimini temsil ediyor. Batı'da özellikle sosyal medyanın dikkat süreleri, söylem kalitesi ve paradoksal olarak özgür düşünme yeteneği üzerinde yıkıcı, yıpratıcı bir etkisi oldu. Mantık, nezaket ve ifade özgürlüğü desteğini kaybederken zorbalık ve nefret norma dönüştü. Kabileciliği ve aşırıcılığı dramatik bir şekilde alevlendirdi.

Aynı zamanda, devletler artık nüfuslarını kontrol etmek için her zamankinden daha fazla araca sahipler. Muhalif kesimlerin en sağlam koruma kalkanı olan mahremiyet ölüyor. Satın aldığımız, okuduğumuz her şey ve yaptığımız her yolculuk kayıt altına alınabilir. Çin için bu bir rüyanın gerçeğe dönüşmesidir. Tüm arabalar elektrikli ve ağ bağlantılı olduğunda, devlet basitçe rakiplerinin araçlarını kapatabilir. Tüm para birimi dijital olduğunda, diktatörler diledikleri gibi takip edebilir, kontrol edebilir, vergilendirebilir ve el koyabilir. Tüm bunlar, yüz tanıma ve yapay zekadaki büyük ilerleme ile birleştiğinde sonuç tam bir kabus olacak. Güç dengesini kendi lehlerine çevirebilecekleri için otoriter devletleri devirmek daha da zorlaşacak.

Peki bu konuda Batı’nın durumu ne olacak? Obezite ile mücadele veya gezegeni kurtarma kisvesi altında Çin tarzı bir sosyal kredi sistemini benimseyerek aslında otoriter rakipleriyle aynı noktaya mı gelecek?

Bütün bunlar bizi Batı'nın düşüşüne neden olan dördüncü büyük dinamiğe götürüyor: Batı kendisini harika yapan değerlere sırtını dönüyor. Kapitalizme verilen destek, diğer tüm toplumların onu benimsediği ve birçoğunun hukukun üstünlüğü yerine mafya yönetimini görmeyi tercih ettiği bir zamanda azalıyor. ABD'de gençlerin demokratik değerleri destekleme olasılığı yaşlılardan daha az. Akıl ve gerçeğin peşinde koşma konusunda artan bir şüphecilik var. Üniversiteler, kimlik politikalarını bilginin önüne koyarak, karanlık köklerine geri dönüyorlar. Pek çoğu, meritokrasinin çok ileri gittiğine inanıyor. Hatta siyasetin bilime baskın çıktığı neo-Lysenkoizm'in yeniden canlandığını görüyoruz.

Bugün farkındalık (woke) ideolojisi, Batı’da komünizmden bu yana özgürlüğe yönelik en büyük tehdidi oluşturuyor. Gün geçtikçe zemin kazanıyor, toplumu parçalıyor, bölüyor. Batı'yı daha fazla zayıflatmak üzere toplumsal grupları karşı karşıya getiriyor. Afganistan yanarken dünyanın geri kalanı izliyor ve aptallığımıza gülüyor.


Bu yazı, The Telegraph’da 25 Ağustos 2021 tarihinde “Four mega-trends that condemn the West to irreversible decline” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.