×
FRANSA

ANALİZ

Covid’den Önce Covid’den Sonra

Covid salgınının kazananları ve kaybedenleri sıralamasında, geleneksel ticarete dayanan servet sahiplerinin yenilikçi iş fikirlerine karşı ciddi bir pozisyon kaybı yaşadıkları söylenebilir.
TÜM DÜNYAYI ETKİSİ altına alan salgının toplum sağlığının yanı sıra birçok alt başlıkta ele alınması gerektiği hususunda herkes hem fikir. Kısa ve orta vadeli sonuçlarının yanı sıra uzun vadeli sonuçları da artık karar alıcıların gündeminde ilk sıralarda yer alıyor. Karar alıcı olarak siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları, ilkesel tutumları, refleksleri ve geleneksel duruşlarına bakmaksızın bu yeni duruma uygun politikalar geliştirmek durumunda. Globalleşme ve mobilite imkanları ile öne çıkan bir yüzyılda gerek kamu gerekse bireysel teşebbüslerin karşı karşıya kaldığı krizin çözümünde mobilizasyon imkanlarını kısıtlama zorunluluğu, dönemi tanımlamak için kullanılabilecek en başarılı örnek.

Yeni yılla birlikte durum değerlendirmesi yapmaya imkan sağlayan verilerin yayınlanması ile 2020 yılında Covid salgının yol açtığı zararı görme imkanı bulduk. 29 Ocak tarihinde yayınlanan verilere göre bir ülkede üretilen tüm nihai ürün ve hizmetlerin piyasa değerini ifade eden Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, Fransa’da 2020 yılında bir önceki yıla göre %8,3 oranında düşüş gösterdi. 2008 krizi sonrasında 2009 yılında yaşanan %2,9’luk düşüşü tahtından eden bu düşüş, Fransa tarihinde yaşanan en büyük resesyona işaret ediyor. Fransa Ulusal İstatistik Enstitüsünün verilerine göre bu rakam son iki yüz yıl içerisinde dünya savaşları sayılmaz ise yaşanan en büyük düşüşe tekabül etmekte. 



Conseil d'Analyse Economique kurumunun (CAE) (İçişleri bakanlığına bağlı ekonomistlerden oluşan danışma meclisi), 27 Ocak tarihinde yayınladığı verilere göre 2020 üçüncü çeyreğinden beri Fransa vatandaşlarının gelirleri %0 ile %5 arasında düşüş gösterdi. 2020 senesinde 690.000 kişi işini kaybederken 27 milyar euroluk kısmi işsizlik ödemesine rağmen işsizlik %7,5’a ulaştı. %11,4’lük bütçe açığı ve kamu borçlarının GSYİH oranının %121,4’e ulaşması ile daha önce görülmemiş ölçüde büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya kalındığı anlaşılıyor. 



Rakamların ortaya çıkması ve genel tablonun ekonomik okur yazarlığı asgari düzeyde olan seçmenler tarafından da anlaşılır açıklıkta olması, siyasetçiler arasında “COVİD borçlarının akıbeti” konusunu tartışmaya açtı. 

Salgının yol açtığı kriz, yaşananları toplum sağlığı krizi olmaktan çıkartarak siyasal, ekonomik ve sosyal bir kriz haline getirmiş durumda. Yaşananların öngörülemezliği devam ettikçe aktörler salgın sonrası düzene ilişkin beklentilerini daha yüksek sesle ifade etmeye başladı. Bu durum, salgının kazananları ve kaybedenleri arasında geleceğe yönelik beklentilere dayanan bir gerilim doğurmakta.

Cumhuriyetçilerin genel sekreteri Aurélien Pradié Covid borçlarının yeteri kadar politize edilmediğini ifade ederken, bu dönem yapılan borçlanmaların bir bölümünün Avrupa Merkez Bankası tarafından yeniden yapılandırılabileceği veya bir kısmının silinebileceği önerilerinde bulundu. Cumhuriyetçi parti dışında Sosyal Demokratların lideri Jean-Luc Mélenchon ve Sosyalist parti lideri Arnaud Montebourg da borçların silinmesi önerisini yapan liderler arasında. Ekonomistler ise kredi borçlarının bir kısmının silinmesini tartışmaya açmanın bile yatırımcıları ürkütebileceğini ve bu durumun ateşle oynamak olacağını dile getiriyor.

14 Ocak’ta yapılan düzenleme ile otel, restoran, bar, spor salonu gibi şirketler, devlet garantisinde aylık 200.000 euroya ve sektöre göre altı aylık olarak 3.000.000 euroya kadar borçlanabilecek (PGE)  ya da 10.000 euroya kadar karşılıksız destek alabilecek. Bu rakamlar şirketlerin cirolarına ve sektörlerine göre değişiklik göstermekte. Cumhuriyetçilerin önerilerine konu borçlanmalar vatandaşların üzerinde oldukça ciddi bir baskı yaratıyor. BPİ (Banque Publique d'Investissement) genel müdürü Nicolas Dufourcq yaptığı açıklamada PGE borçlanmalarının %70’inin küçük ölçekli işletmelere ait olduğunu ve bu borçlanmalarda %4 ile %7 arasında bir batık kredi beklediklerini ifade ediyor. 

Sağlık bakanlığı tarafından yapılan anketlere göre Eylül ve Ekim 2020 ayları arasında depresyon tanıları iki kat artarak %11’den %23’e yükseldi. Aralık ayında yapılan başka bir ankette ise çalışanların %50’sinden fazlası psikolojik olarak stres eşiğini aştıklarını ifade etmekte. 

AXA-IM ekonomi şefi Gilles Moëc, toplumun geneline hakim psikolojik durum ile toplumsal davranışlar arasındaki ilişkiye enteresan bir örnek vererek gelecekteki belirsizliğin taşıdığı riske dikkat çekiyor. 1998 yılında Fransa’nın dünya kupasını alması ile o dönemki seçimlere katılma oranında görülen patlama ve 2018 yılında yaşanan ekonomik daralma ile “sarı yelekliler” eylemleri arasındaki bağlantı. Bu iki durum, Gilles’e göre, toplumun mutlu veya mutsuz olmasının toplumsal eylemler üzerinde doğrudan etkisini gösteriyor. la Confédération des petites et moyennes entreprises (CPME)’ın yaptığı bir başka ankette küçük ve orta ölçekli işletme sahiplerinin yarısı üçüncü dalgada toplu kısıtlamaları desteklemiyor. İşletmelerin %77’si geleceğe yönelik karamsar. 

Cumhuriyetçilerin temsilcileri böyle bir konuya değineceklerine hiçbir zaman ihtimal vermeyeceklerini, ancak siyasetçilerin görevinin halkın çağrılarına kulak vermek olduğunu ifade ederek, “fakirliğe karşı kalkan” olma projelerini dile getirdi. Bugün yaşanan sağlık krizinin mevcut ekonomik şartlar nedeni ile müdahale edilmezse çok yakında bir toplumsal krize dönüşebileceğini ifade etti. 12 Ocak’ta mecliste yaptığı konuşmada on milyon vatandaşın fakirlik sınırının altında yaşadığını ifade eden genel sekreter acil bir şekilde önlem planın hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti. 

Mutasyona uğramış virüsün yayılma hızı nedeni ile yeni bir sokağa çıkma yasağı ilan eden ve ülke sınırlarını Avrupa dışına kapayan Fransa, yeni tedbirleri sıkılaştırırken bir yandan da ülkedeki sosyal huzursuzlukları gidermenin yollarını aramakta. Bir tarafta tümden bir sokağa çıkma yasağı ilan etmeyen hükümet, diğer tarafta mevcut akşam 18.00’de başlayan sokağa çıkma yasağına uymayanların sayısı, tartışmayı çok boyutlu bir hale getiriyor. Hükümetin salgın politikalarına olan destek IFOP’un yaptığı ankete göre %36. 31 Ocak’ta twitter üzerinden paylaşılan iletilerle insanlar “yasaklara uymayacaklarını” söyleyerek barlardan fotoğraf paylaşımlarında bulundu.  Sağlıkçılar salgının bu üçüncü dalgasında tümden bir sokağa çıkma yasağı ilan etmeyen hükümeti, durumun ciddiyetini anlamamakla suçluyor. 

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir buçuk seneden az bir zamanın kaldığı bir dönemde Macron politik olarak iki farklı durum arasında sıkışmış vaziyette. Macron bir tarafta seçmenlerin kaygılarını dikkate almayan bir lider olma riski, diğer tarafta ise işlerin daha da kötüye gitmesine neden olma riski ile karşı karşıya. Buna rağmen hükümet 31 Ocak’tan itibaren geçerlilik kazanan 35 yeni yasak ve kısıt getirdi. Bunların içerisinde acil durumlar dışında Avrupa içerisinde ve metropol kentlerde seyahat kısıtlamaları da var. 

Sağlık bakanlığı verilerine göre 5 Ocak’ta başlanan aşılama programında 1 Şubat itibari ile toplam 1.550.000 civarında aşı yapılmış durumda. Bu aşılama temposu, aşı tedarikçileri ile yaşanan problemler ve virüs varyantları karşısında aşının koruyuculuğunun ne şekilde olacağının sorgulanmaya açık olması, en iyi ihtimalle salgının kontrol altına alınmasına yönelik beklentileri 2022 yazına taşımakta. Macron’a göre aşı olmak isteyen her Fransız 2021 yaz sonuna kadar aşılanmış olacak. Ancak bu planın geçerlilik kazanıp kazanmayacağı soru işaretlerini koruyor. Bu durum, karar alıcıları kısa ve orta vadede kimi ikilemlerle karşı karşıya bırakmakta. 

Tüm bu yaşananlar, olağan çizginin oldukça uzağında olması nedeni ile karar alıcılar için normal şartlar altında tartışmayacağı argümanları tartışır hale getiriyor. Aşıların ihracatına getirilen kimi engeller, İngiltere ile Fransa arasında gerilime neden olabiliyor; kapitalist ekonomi içerisinde kutsallık atfedilen “sözleşmeler” kolaylıkla çiğnenebiliyor. Futbol kulüplerinin yayın hakları için kanallar milyarlar akıtırken bugün Fransa liglerinin yayın hakları için talep edilen tutarın çok bulunması nedeni ile Fransa liglerinin geleneksel yayıncısı Beinsport ve CANAL+ yayın haklarını almaktan vazgeçebilir; halen karar verme aşamasındalar. 

Tüm bu yaşananlar, geleneksel kurumlar ile yenilikçi iş fikirleri arasında 21. yüzyılda gözle görülmeyen gerilim için de bir çatışma ortamı doğurdu. Özellikle bilişim teknolojileri tabanlı iş fikirleri genel olarak karlılıklarını kullanıcı sayısının çokluğuna borçlular. Artan kullanıcı sayısı “toplam üretim miktarındaki bir birimlik artışın maliyeti” anlamına gelen marjinal maliyetin sıfıra yaklaşmasına neden olmakta. Fransa liglerinin yayın haklarının en büyük taliplisi Amazon. Amazon 2018 yılında, grubun streaming adresi olan primevideo üzerinden üç yıl boyunca yılda 20 maçın yayın hakkını almıştı. Bu yıl itibariyle de Canal+’ın alıcı olmaması durumunda ligin yayın haklarının en büyük taliplisi durumunda. 

Diğer taraftan benzer bir durum perakende zincirleri içinde geçerli. Kullanıcı alışkanlıklarını değiştirme engeli ile karşı karşıya kalan birçok online satış mağazası, online alışverişte tarihlerinin en yüksek artışlarını yaşadı. Amazon 2020 yılında 400.000 yeni istihdam yaratarak çalışan sayısını 1 milyon 100 binin üzerine çıkardı. Küçük işletmeler ile büyük alışveriş merkezleri arasında acil ihtiyaç maddesi dışı ürünlerin satışına hangilerinde izin verilip hangilerinde verilmeyeceğine ve bu durumun haksız rekabet doğurup doğurmayacağına yönelik tartışmalar devam ederken Amazon satışlarını %13 oranında artırdı. Observatoire CB’nın yaptığı araştırmaya göre Haziran 2020 döneminde temassız ödeme yöntemleri Haziran 2019 dönemine göre işlem sayısı olarak %59; işlem hacmi olarak %120 arttı. 

Covid salgınının kazananları ve kaybedenleri sıralandığında geleneksel ticarete dayanan servet sahiplerinin yenilikçi iş fikirlerine karşı ciddi bir pozisyon kaybı yaşadıkları rahatlıkla görülecektir. Bundan sonra cevap verilmesi gereken husus, salgının mutlak kaybedeni olan halkların salgın sonrası restorasyon sürecinde hangi taraf ile iş birliğine gideceği sorunsalıdır. Fransa özelinde konuşulduğunda sağ veya sol fark etmeksizin tüm siyasal hareketlerin halkın içerisinde bulunduğu sosyal rahatsızlıkların giderilmesi için “geleneksel” çizgilerinden rahatlıkla fedakarlık gösterebileceklerini ifade etmek gerekir. Halkın, içinde bulunduğu durumdan kaynaklı rahatsızlıklarını bir sosyal hareketliliğe dönüştürüp dönüştürmeyeceğini ise ilerleyen günlerde göreceğiz. 

ALİ SAFA KARTAL

1988 senesinde doğdu. Liseyi Saint-Benoit Fransız Lisesi’nde okudu. Lise eğitimi sonrasında Sorbonne Hukuk Fakültesi’ne kabul aldı. İki yıl eğitim aldıktan sonra buradaki eğitimini yarıda bırakıp Marmara Üniversitesi İktisat bölümünde eğitimine devam etti. İktisat Tarihi anabilim dalında Osmanlı’daki ilk Fransız elçiliği üzerine yaptığı çalışması ile yüksek lisansını tamamladı. Marmara Üniversitesi’nde halen devam ettiği doktora eğitiminde Osmanlı klasik döneminde kapitülasyon politikaları üzerine araştırma yapmakta.