×
ÇİN

ANALİZ

Çin’deki Gösteriler Ne Anlama Geliyor?

Pekin'in güçlü gözetleme ve kontrol araçları göz önüne alındığında, gösterilerin rejime doğrudan bir tehdit oluşturması pek olası görünmüyor. Ancak protestolar, Xi'nin iktidardaki ikinci on yılının nasıl biçimleneceğine dair geniş kapsamlı soruları gündeme getiriyor.
GEÇEN HAFTA, pek çok şehir büyük protestolar tarafından yutulurken, Çin, Başkan Xi Jinping'in on yıllık yönetiminin herhangi bir noktasında olduğundan daha huzursuz görünüyordu. 29 Kasım'da, insanların öfkelerini açıkça ülkenin liderliğine yönelttikleri bir hafta sonundan sonra, yetkililer düzeni sağlamak, protestocuları tutuklamak ve hareketi bastırmak için Pekin, Şangay ve diğer şehirlere küçük bir polis ordusu gönderdi. Ancak hükümet, kontrolü yeniden ele alırken artık halkın geniş bir kesiminin yalnızca yerel yetkililerin değil, Xi'nin liderliğini ve liderlik bilgeliğini de sorgulamaya başladığı gerçeğiyle karşı karşıya geldi. Bu, bir zamanlar hayal bile edilemeyen bir soruyu gündeme getiriyor: Görevde benzeri görülmemiş bir üçüncü dönem için yeni atanan Xi, Çin sokağını kayıp mı ediyor?

2022 sonbaharına kadar böyle bir olasılık mantıksız görünüyordu. Ne de olsa, Xi'nin görevdeki ilk on yılı boyunca, bağımsız film festivallerini, tarih dergilerini kapattığı ve genellikle özgür düşünen insanlar için hayatı zorlaştırdığı zamanlarda, gözlemciler genellikle onun sıradan Çinlilerin desteğine güvenebileceğini kabul ettiler. Tabii ki, Çin'de bağımsız anket yapılmadığı gerçeği göz önüne alındığında, böyle bir ana akım desteği kanıtlamak imkansızdı. Yine de birçok gösterge, düşük ve orta gelirli nüfus arasında popüler olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Bu insanların çoğu, Xi'nin seleflerinin yönetimleri sırasında yaygınlaşan yolsuzluktan ve büyüyen eşitsizlikten bıkmıştı.

Buna karşılık Başkan Xi, parti yolsuzluğuna ve bundan çıkar sağlayan soyguncu baronlara karşı mücadele etmeye hazırdı. Yaklaşık üç yıl önce Wuhan'da COVID-19 karantinası başladığında, pek çok protesto patlak verdi, ancak çoğu insan Pekin'in katı sıfır COVID-19 kapanma politikalarını makul bularak sahiplendi.

Ancak dünyanın geri kalanının salgını geride bırakmış gibi göründüğü bir noktada, birçok Çinli bir zamanlar övülen bu önlemlere karşı gelmeye başladı. Pek çok Çinli için, karantinalar ve neredeyse her gün yapılan sürüntü testleri, görünürde bir tür sonu gelmeyen savaş halini aldı. Ekim ayında, Çin Komünist Partisi'nin büyük 20. Parti Kongresi, mevcut politikada herhangi bir gevşeme belirtisi olmadan gelip geçtiğinde, insanlar sokaklara döküldüler.

Çin'de küçük çaplı protestolar alışılmadık bir durum değil. Ancak şimdiye kadar neredeyse hepsi çevre kirliliği veya ödenmeyen ücretler gibi yerel sorunlarla sınırlıydı. Buna karşılık, geçen yıl güçlenen protestolar ülke çapında ve giderek daha fazla Xi'yi hedef aldı. Sıfır-COVID kısıtlamalarına karşı halk gösterileri 2021'in sonlarında Xi'an'da başladı ve sonrasında baharda uzun süreli karantina uygulaması nedeniyle Şangay'a yayıldı. Ardından Zhengzhou'daki devasa bir iPhone fabrikasında teknoloji çalışanlarının geçen hafta başlattıkları şiddetli protestolara destek verdiler. Son olarak, batıdaki Urumçi şehrinde 24 Kasım'da çıkan yangında on kişinin ölümü üzerine (bu, yetkililerin COVID-karşıtı politikaları insan hayatının önüne koyduğunu ima ediyor) pek çok insanın sabrı taştı. İzleyen günlerde protestolar ülke çapında bir düzineden fazla şehre yayıldı.

Elbette, Pekin'in güçlü gözetleme ve kontrol araçları göz önüne alındığında, bu olayların rejime doğrudan bir tehdit oluşturması pek olası görünmüyor. Başkan Xi, beş veya on yıl ve belki de daha uzun süre iktidarda kalabilir. Ancak protestolar, hükümete meydan okurken, Başkan Xi'nin iktidardaki ikinci on yılının nasıl biçimleneceğine dair geniş kapsamlı soruları gündeme getiriyor.

Xi içeride zayıflarsa, yurtdışında maceracı politikalar mı başlatacak yoksa yerli rakiplerle yüzleşmek için kılıcını mı çekecek? Yalnızca kendine özgü sıfır COVID stratejisinde değil, aynı zamanda devlet güdümlü ekonomik modelinde de geri adım atmak zorunda kalacak mı? Ve hatta Çin'de hizipler, daha pragmatik olarak görülen daha genç bir lider etrafında birleşerek yeniden ortaya çıkabilir mi? Pekin'in hızla yaşlanan bir nüfustan durgun bir ekonomiye kadar değişen başka zorluklarla karşı karşıya olduğu göz önüne alındığında, bu sorular daha büyük bir aciliyet arz edecektir. Çin'in ruh halini yargılamak her zaman zordur, ancak genellikle apolitik insanlar arasında Çin ve dünya için önemli sonuçlar doğurabilecek önemli bir değişikliğin gerçekleştiğine şüphe yok.

Normal hayat ve beklentiler

 2018’den bugüne Pekin'deki işçi sınıfından insanlarla yaptığım anketlere ve geçen hafta yaptığım takip konuşmalarına dayanarak söylersek, birçok Çinli normal hayata dönmek istiyor.  Bu insanlar “normali”, ülke çapında ve hatta denizaşırı tatillerde özgürce seyahat ettikleri, pasaportların otomatik olarak verildiği, yabancıların Çin manzarasının bir parçası olduğu ve Çin'in dünyanın geri kalanıyla yakın bağları varmış gibi göründüğü bir zaman olarak tanımlıyorlar. Bu konuda pek çok Çinli için gerçek bir heyecan ve eğlence kaynağı olan 2008 Olimpiyatları ile aşırı karantina koşullarında gerçekleşen ve çok az yabancı ziyaretçinin katılabildiği 2022 Kış Olimpiyatları arasındaki zıtlığa bakılabilir.

Aslında, Çin'in resmi seyahat kısıtlamalarını kaldırmak işin kolay kısmı. Pekin'in bu politika değişikliğini uygulaması zor ama imkansız değil. Xi isterse sıfır COVID'den uzak bir yol bulunabilir.

Ancak sorun şu ki, böyle bir değişimin Çin'in temeldeki sosyal ve ekonomik açmazını çözmesi çok zor. On yıllardır bizzat Pekin tarafından şartlandırılan halk, Çin'in sürekli olarak daha zengin ve daha gelişmiş olmasını beklemeye başladı. Bu tarz bir sürekli artan refaha geri dönmek istiyorlar. Bu, en yetkin liderlik altında bile zor olurdu ama özellikle Xi yönetimi altında pek olası değil.

Ekonomi ve gençlik

Çin'in geleceğine ilişkin popüler kaygılar 2010'larda yükselmeye başladı. O on yılın büyük bir bölümünde, Çin'in ekonomik büyümesi kayda değer bir atılım gösterdi, ancak yüzyılın başlarında görülen bu ateş zamanla gücünü kaybetti ve düşüş eğilimine girdi. Özellikle gençler için bu, ekonomik güvenliğin aşınmasına neden oldu. Ülkenin konut stoku bu aşınma alanlarından biriydi. 2010'ların sonlarında bir proje kapsamında yapılan çok yıllı bir ankette, birçok işçi sınıfı ailesi, çocuklarının kendilerine ait bir daire bulabilecekleri günlerin geride kaldığını belirtti. 1990'larda, bu ailelerin çoğu  devlet, konut stoklarını özelleştirdiğinde, bu uygulamadan istifade etmişti ve bazıları birden fazla daireye sahip olmuştu. Ama bu bir kereye mahsustu. Yirmi yıl sonra gençler, Çin şehrinin kent merkezlerinde herhangi bir şeye sahip olabilmek için gereken astronomik rakamları hayal bile edemiyorlardı. Hem de bir konut çöküşüne rağmen. O arada, Çin'in 16-24 yaş arası işsizlik oranı yüzde 18'in üzerine çıktı.

Bu zorluklar, pandemi başladığından beri dramatik bir şekilde arttı ve bu yıl Çin'in 2022 için GSYİH tahmininin yüzde 5,5 yerine, yüzde 3,2 olarak revize edilmesiyle durum daha da kötüleşti. Pekin, büyümedeki sendelemeden, pandemi ve küresel ekonomik yavaşlamayı sorumlu tuttu. Çinli yetkililer, karantina uygulamalarının Çin'deki ekonomik sıkıntıları artırdığının açıkça farkındalar. Ancak ülkenin sertleşmesinin birincil veya tek sorumlusunun karantinalar olduğunu düşünmek yanıltıcı. Gerçek şu ki, ekonomideki yavaşlama, düzeltilmesi Çinli liderlerin büyük bir vizyon ve cesaret göstermelerini gerektirecek daha derin yapısal sorunları ortaya çıkardı. Ve her iki nitelik de mevcut yönetimde özellikle eksik görünüyor.

Örneğin, Çinli ve Batılı akademisyenlerin gösterdiği gibi, Çin, nüfusun büyük bir bölümünü gelecek için yeterince hazırlıksız bırakan şiddetli bir eğitim kriziyle karşı karşıya. Çin nüfusunun yarısından fazlası, ikinci sınıf okulların hizmet verdiği ve üniversite eğitimi almalarının büyük ölçüde kısıtlı olduğu kırsal alanlarda yaşıyor. Ve bu insanların bir zamanlar güvenebilecekleri vasıfsız işlerin birçoğunun yerini otomasyon aldı ya da bu işler başka ülkelere yaptırılır oldu.

Diğer yapısal sorunlar arasında borca dayalı büyüme, tahmin edilenden daha hızlı yaşlanan bir nüfus ve devlet işletmelerinin büyük miktarlarda sermayeyi emdiği, giderek devlet tarafından kontrol edilen bir ekonomi yer alıyor. Bu arada Pekin, ülkeyi yabancı teknolojiye daha az bağımlı hale getirmeyi amaçlayan maliyetli bir sanayi politikası başlatırken, Çin uzay programı gibi prestijli projelere ve lüks savunma sistemlerine büyük harcamalar yapıyor.

Bütün olarak bu sorunlar ekonomi üzerinde güçlü bir engel oluşturuyor ve bu da birçok Çinlinin yukarı doğru hareketliliğini giderek daha fazla engelliyor. Bununla birlikte, nüfusun çoğu muhtemelen bunu böyle görmüyor; çünkü bu devlet güdümlü projelerin çoğu, Çin'in dünya düzeninde hak ettiği yeri talep etmesinin bir parçası olarak benimseniyor. Ancak bu projeler ekonomiyi yavaşlattığı için de insanlar bu politikalardan doğrudan etkileniyor.

Gelecek ve türbülans

Şimdiye kadar karşılaştığı en büyük popüler meydan okumaya bakan Xi, çok önemli bir dönüm noktasında. Çin'in aşağı yönlü gidişatını gerçek anlamda tersine çevirmek için, Çin yönetiminin muhtemelen 1990'ların sonunda ve bu yüzyılın ilk on yılında (o zamanki parti lideri Jiang Zemin tarafından) başlatılan iddialı uygulamalara eşdeğer yeni ekonomik reformlar başlatması gerekecek.

Ancak Xi'nin biyografisindeki hiçbir şey, onun bu kadar cesur önlemleri benimseyeceğine işaret etmiyor. Bunun yerine, sürekli büyüyen gözetim önlemleri ve gözetim ideolojisiyle, özellikle milliyetçilik ve geleneksel Çin değerlerine hitap yoluyla nüfusu kontrol altında tutan statükocu bir politikaya daha yatkın. Çin yüksek büyüme oranlarını koruyabildiği ve ülke doğru yönde ilerliyor gibi göründüğü sürece, çoğu insan Xi'nin reform eksikliğini umursamayacak. Bunda şaşılacak bir şey yok, zira reformlar genellikle sancılı değişiklikleri içerir. Bunun yerine, sıradan Çinliler, onun yolsuzluğa karşı baskıları, milliyetçi dış politikası ve geleneksel dinleri yeniden canlandırmasıyla yatıştırılacaktır. Ancak sıfır COVID uygulamalarının artan maliyetleri, nüfusun giderek artan bir bölümünü ülkenin karşı karşıya olduğu büyük zorluklara ve azalan beklentilere karşı uyandırmış görünüyor. Başka bir deyişle, sıkı salgın kontrolleri, insanların yaşam standartlarının neden durgunlaştığını açıklamanın kolay bir yolu haline gelmiş durumda.

İşte bu, Başkan Xi'nin muamması. Sıfır-COVID kısıtlamalarını kaldırsa bile, ekonominin yalnızca geçici bir sıçrama yapması mümkün. Daha geçen ay, Başkan Xi önümüzdeki yıllarda Çin’i rakipsiz bir şekilde yönetmeye hazır görünüyordu. Ancak iktidardaki ilk on yılını ileriye dönük reformlar yerine kontrol önlemleriyle heba etmesi, Çin'in sorunlarının sıradan insanlar için somut hale geldiğine işaret ediyor. 


Bu yazı, Foreign Affairs’de 30 Kasım 2022 tarihinde “Xi Versus the Street” başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak çevirilen metinde editoryal düzenleme yapılmıştır.

IAN JOHNSON

Council on Foreign Relations'ta Çin Araştırmaları Kıdemli Üyesi.