×
ÇİN

ANALİZ

Çin Siyasetinde Yeni Dönem Arayışları ve Dış Politikaya Yansıması

Genel kurulun belki de en ilgi çeken detaylarından biri askeri konuların da ciddi bir şekilde gündeme gelmesi oldu. Beş yıllık kalkınma planları içerisinde ilk defa askeri kalkınmaya vurgu yapılması Çin’in ulusal güvenliği ne kadar önemsediğini de ortaya koydu.
ÇİN’İN SİYASİ, EKONOMİK ve sosyal değişimi belki de tarihte hiç olmadığı kadar dünyadaki gelişmeleri etkilemeye devam ediyor. Koronavirüs ile daha da açık bir şekilde ortaya çıkan bu gerçekliğin dünyada algılanma biçimleri ise birbirinden oldukça farklı bir şekilde gelişiyor. Aslında birkaç on yıldır devam eden Çin’in mevcut küresel sistem için tehdit mi yoksa fırsat mı olduğu tartışması henüz aşılmış değil. Bir tarafta Çin’i anlama çabasını “sistem” ve “devlet” merkezli bir analiz çerçevesine oturtan gerçekçi kısırlığın güvenlik çıkmazı, diğer yandan “devlet dışı aktörleri” analiz çerçevesine yerleştirerek içeriden bir okumayı teklif eden idealist iyimserliğin naifliği bulunuyor. Bu iki analiz çerçevesi iki farklı Çin anlatısı ortaya çıkarırken ne yazık ki her ikisi de hegemonik bir söylemin taşıyıcılığını yapıyor. Aynı zamanda da Çin dış politikasını anlama ve açıklama konusunda oldukça yetersiz kalıyor. İlk bakış açısı sürekli bir Çin düşmanlığı pompalarken diğeri de Çin’i ideal kalkınma ve mutlak bir başarı hikâyesi olarak sunuyor. ABD ve Çin arasındaki rekabet Soğuk Savaş dinamiklerine hazırlanırken üstü örtülü de olsa ideolojik bir rekabetin zeminini de bu söylemlerle tesis ediyor. Bu ikilemi çözmeye çalışanlar ise ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabiliyor. Çünkü Çin gerçekliğini bu iki karşıt ve bir o kadar da sorunlu okuma biçiminden çıkarmak onların içinden geldiği ideolojik gömleği de çıkarmak anlamına geliyor. 

Bu analiz de bir bakıma yukarıda bahsedilen iki deli gömleğini de giymeyi reddederken alternatif bir okuma öneriyor. Çin dış politikası analizinde iç-dış ayrımını ortadan kaldırarak bunların nasıl iç içe geçtiğini Çin Komünist Partisi Merkezi Komitesi 19. Kongresi’nin 5. Genel Kurulu örneğinde inceliyor.

Çin Komünist Partisi Merkezi Komitesi 19. Kongresi’nin 5. Genel Kurulu

Çin dış politikasında karar alma süreçlerinde etkili olan aktörlerin sayısı son yıllarda çeşitlense de geleneksel aktörler hala gücünü ve merkezliğini korumaya devam etmektedir. Bunların başında ise Çin Komünist Partisi (ÇKP) gelmektedir. Çin siyasi sistemi içinde ÇKP Leninist geleneği sürdüren öncü parti olarak siyasal, ekonomik ve sosyal dönüşümün merkezi aktörüdür. Dolayısıyla Çin’in geleceğini belirleyen her türlü tartışmanın da en önemli aktörü olmaya devam etmektedir. 
26-29 Ekim 2020 tarihleri arasında gerçekleşen ÇKP Merkezi Komitesi 19. Kongresi’nin 5. Genel Kurulu’nda gündeme gelen konular hem iç hem de dış politikaya yönelik önemli mesajlar içermektedir. Sadece genel kurul sonunda ortaya çıkan rapor metni değil, kurul sırasında ve sonrasında açıklama yapan liderlerin mesajları da iç ve dış politikaya yön vermesi açısından tartışılmayı hak ediyor.  

ÇKP Merkezi Komitesi teknik olarak beş yılda bir toplanan Kongre’nin toplanmadığı zamanlarda Kongre’nin görev ve sorumluluklarını yerine getiren yetkili organdır. Genel kurul toplantıları ise Merkezi Komite’nin yıllık toplantıları olarak kabul edilebilir. Genellikle Kongre’nin beş yıllık görev sürecinde genel kurul yedi kere toplanır. En önemli toplantıları üç, dört ve beşinci toplantılardır. İlk iki toplantı Kongre ile göreve başlayan yönetimi onaylayıp gelecek toplantıların ön hazırlığı için söylem ve politika önerilerini gündeme getirir. Üçüncü toplantı ise artık gündemdeki politikaların ne kadarının uygulandığını denetlemesi açısından en önemli toplantı olarak kabul edilebilir. Zira genelde dördüncü toplantının ana gündemini oluşturan partinin yönetimi ve ideolojik söylemi ile ilgili düzenlemeler bu toplantıya göre belirlenir. Parti içindeki kadrolarda değişiklik, atamalar ve yer değiştirmeler de bu toplantıda gündeme gelir. Beşinci toplantı ise önceki beş yıllık kalkınma planı ile gelecekteki plana dair önemli değerlendirmelerin ortaya çıktığı toplantıdır. Bu toplantıdan sonra ise bir sonraki yönetimi belirleyecek olan Kongre öncesindeki son toplantıya hazırlık yapılması beklenir. 

Beşinci genel kurulda gündeme gelen konuları siyasi, ekonomik ve dış politikaya dair olmak üzere üç ana başlığa ayırarak değerlendirmek mümkündür.

Xi Jinping ve Çin’de liderlik belirsizliği

Son yıllarda Çin siyasetini takip edenlerin belki de en fazla merak ettiği konuların başında liderlik değişimi gelmektedir. 2018 öncesindeki anayasaya göre Çin devlet başkanının görev süresi iki dönemle sınırlıydı. Dolayısıyla Xi Jinping’in görev süresi de 2022 yılının Kasım ayı itibari ile doluyordu. Ancak Xi Jinping’in 2018 yılında Çin Anayasası’nda yaptığı değişiklik ile devlet başkanının görev süresinin önündeki iki dönem kuralı kaldırıldı. Mao Zedong sonrasında kolektif liderlik anlayışının benimsendiği Çin’de belki de ilk defa siyasal geçiş sürecinde ciddi bir belirsizlik ortaya çıktı. Xi Jinping’in üçüncü dönem de genel sekreterliği, dolayısıyla devlet başkanlığını sürdürüp sürdürmeyeceği soruları gündeme gelirken genel kurul toplantılarında vurgulanan konular ve gündeme gelen söylemler Xi Jinping’in daha uzun süre Çin devlet başkanı olarak görev yapmak istediğine dair kanaatleri güçlendirdi. 

Çin Komünist Partisi’nin söylemlerinde metafor kullanılarak yapılan isimlendirmeler parti içi güç ilişkilerini ortaya koyması açısından önemlidir. Beşinci genel kurul toplantısında Xi Jinping için “direksiyondaki veyahut dümendeki kor (çekirdek-değişmez) lider” teriminin kullanılması hem Xi’nin liderliğinin perçinlenmesi hem de parti içi bir mesaj olarak değerlendirilebilir.  Özellikle benzer bir terimin parti tarihinde sadece Mao için “Büyük Kaptan (Dümeni tutan büyük kaptan)” şeklinde kullanıldığı dikkate alındığında Xi’nin parti içerisindeki gücünün sınırları konusunda fikir verici nitelikte olduğu söylenebilir. 

Beşinci genel kurul toplantısında 2035 yılı ile “büyük sosyalist kültür” (Sosyalizmin Modenizasyonu veya Sosyalist Modernleşme - 社会主义现代化) inşası ön görülürken 2049 yılı ile de “modern sosyalist bir ulus” vizyonu ortaya konulmuştur.  Uzun vadeli bu vizyonlar Xi Jinping’in üçüncü dönem de partinin başında kalacağı şeklinde yorumlanabilir. Xi Jinping’in reform süreci boyunca sorunsuz bir şekilde işleyen yumuşak siyasi geçiş sürecini neden değiştirmek istediği sorusu belirsizliğini korusa da bu kararın arkasında Çin’in içeride ve dışarıda karşılaştığı ciddi meydan okumalar olduğu da iddialar arasında dile getirilmektedir. 

Xi Jinping, Trump ile somutlaşan “güçlü liderlik” ya da “popülizm” dalgasını görerek Çin’de kendi liderliğini güçlendirmeye ve sorgulanamaz hale getirmeye devam etmektedir. Sadece Xi Jinping değil, ÇKP de özellikle Xi ile beraber yeniden kendi meşruiyetini güçlendirme fırsatı yakalamıştır. Zira Çin’in ekonomik kalkınma sürecinde özellikle içeride yaşadığı gelir adaletsizliği, emek sömürüsü, çevre kirliliği gibi konular hem Parti’nin hem de reformcu liderlerin ideolojik meşruiyetlerine zarar vermişti. Her ne kadar bu sorunlar tam anlamı ile çözülmediyse de dünya siyasetinde yükselen milliyetçilik ve popülist dalga şimdilik Çin siyaseti için de bazı imkanlar sağlamaktadır.

Çin Ekonomisi ve Başarının Sürekliliği

Dünya siyasetinde yükselen milliyetçilik ve popülizm Parti’nin iç siyasetteki manevra alanını genişletirken ekonomik anlamda ise alanını daraltmaktadır. Dünyada yükselen milliyetçilikler ve popülizm devletlerin elini güçlendirmenin yanı sıra ekonomik anlamda korumacılık ve bağımsızlık söylemlerini de tetikliyor. Çin’i bugünkü büyüme rakamlarına ve milli gelire taşıyan küreselleşme sürecinin kesintiye uğraması Çin için olumlu bir işaret değil. Zira Trump’ın korumacı söylemlerine karşı ilk tepki 2017 Davos zirvesinde serbest piyasa ve özgür ticaret vurgusu ile Xi Jinping’den gelmişti. Aslında Çin bu söyleminden geri adım atmasa da dönemin şartlarına ayak uydurmasını da bildi. 2018 yılından beri Trump yönetimi ile sürdürülen ticaret müzakerelerinde taviz verirken bu süreci ekonomik kalkınma açısından bir imkân olarak gördü.

Genel kurul toplantılarında gündeme gelen ekonomik başarı hikâyelerine bakılırsa Çin’de GSMH 2020 yılında 100 trilyon RMB’ye (yaklaşık 14, 9 trilyon dolar) ulaşmış, yine aynı yılda 60 milyon kişiye istihdam sağlanmış ve yaklaşık 55 milyon kişi yoksulluktan kurtarılmıştır. Böylece sosyalist modernleşmenin en önemli aşaması geride kalmıştır. Ayrıca 1,3 milyarlık nüfusun tamamını kapsayacak temel sosyal güvenlik mekanizması da devreye girmiştir. Xi Jinping’in uzun süreden beri vurguladığı “kaliteli üretim” ve “iç tüketim” merkezli büyümenin yanı sıra bu toplantıda küresel ekonomiye güven vurgusu dikkat çekmektedir. Çin dış ticaret ve yatırımlara da ağırlık vererek Xi’nin “çifte çevrim (dual circulation)” modeli ile yeni bir ekonomik modeli de uygulamaya sokmuştur. Yani bir yandan iç tüketim ve kaliteli üretim süreci devam ederken diğer yandan dış ticaret ve yatırımlardan da geri adım atılmayacak. 

Ancak Çin ekonomisinin yapısal sorunları da bu süreci doğrudan etkileyebilir. Her ne kadar sosyalist modernleşme vurgusu yapılsa da kapitalist büyüme iştahı ile hareket eden Çin ekonomisi gittikçe artan gelir eşitsizliği sorunu ile yüz yüzedir. Kır ve kent arasındaki gelir düzeyleri arasındaki farklara bir de sosyal güvenlik sorunları eklendiğinde iç göç ve buna bağlı olarak kentsel sorunlar Çin ekonomisini gelecek yıllarda sıkıntıya sokabilir. Çin’in devlet kapitalizminin ürettiği çevre sorunları ise hala ciddi bir baskı ve maliyet unsuru olmaya devam ederken devletin piyasa üzerindeki etkisi Çin modelini test etmeye devam edecek gibi durmaktadır.

Çin Dış Politikası: ABD ile ilişkiler, Koronavirüs ve Çin imajı

Yukarıda bahsedilen siyasi değişim tartışmaları ve ekonominin gelecek beş yılına dair kapsamlı ve iddialı söylemler aslında Çin dış politikasının da geleceğine dair önemli mesajlar içermektedir. Uzun yıllardır Çin dış politikası içerideki ekonomik kalkınma ve siyasi istikrarın sürdürülebilirliğini sağlamayı amaçlamaktaydı. Nitekim genel kurulda gündeme gelen konular da bu amacın gerçekleştirilmesi için yeni vizyon önerileri ortaya koydu.

Toplantı’da gündeme gelen en önemli konuların arasında özellikle ABD ile ilişkiler bağlamında tartışılan “korumacılık ve tek taraflılık” ile “ayrışma (decoupling)” vardı. Çinli liderlere göre korumacılık Çin ekonomisi için varoluşsal bir tehdit oluşturmaktadır. Çünkü içerideki ekonomik dengeyi de sarsmaktadır. Bu sebeple ABD’nin tek taraflı yaptırımlarına karşı Çin ekonomisinin daha ne kadar direnebileceği de açık değil. Zira Koronavirüs ile sarsılan dünya ekonomisi Çin için beklenmeyen bir etki yaratarak ekonomik büyümenin yavaşlamasını da normalleştirmiş oldu. Henüz Koronavirüs’ün küresel ekonomiye verdiği net zararı hesap etmek mümkün değil. Ancak Çin ekonomisi reform sürecinden bu yana ilk defa ciddi bir ekonomik büyüme sorunu yaşayacak. Buna rağmen Çin’in diğer ülkelere göre Koronavirüs sürecinden daha az hasarla çıkması ön görülüyor.

ABD ile yaşanan siyasi ve ekonomik sorunlara rağmen ayrışma ise şimdilik kimsenin ağzına almak istediği bir konu gibi durmuyor. Çinli liderler ve analistler ABD ile ayrışma konusunu gerçekçi görmüyorlar. Çünkü sadece bu yılın üçüncü çeyreğinde ABD ile ticarette %16 oranında bir artış oldu. Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki buzlar Biden’ın ABD başkanlığında erir mi bilinmez ama nispeten daha kontrol edilebilir bir sürece gireceği şimdiden tahmin edilebilir.

Genel kurulun belki de en ilgi çeken detaylarından biri askeri konuların da ciddi bir şekilde gündeme gelmesi oldu. Beş yıllık kalkınma planları içerisinde ilk defa askeri kalkınmaya vurgu yapılması Çin’in ulusal güvenliği ne kadar önemsediğini de ortaya koydu. 2027 yılına kadar silahlı kuvvetlerin modern savaş yöntemleri ile donatılarak daha profesyonel bir yapıya kavuşacağı da önemli hedefler arasındaydı. Çinli analistlere göre bu süreç aynı zamanda Çin’in ABD ile askeri anlamda da eşitleneceği bir askeri modernleşme sürecini de vurguluyordu. Özellikle “savaşa hazırlık” teriminin yine Mao dönemi sonrasında ilk defa (备战-bei zhan) kullanılmış olması da gerek Tayvan gerek Diaoyu adaları gerekse de Güney Çin Denizi’nde herhangi bir gerilim oluşması durumunda Çin’in karşılık verebilecek niteliklere sahip olduğuna dair bir mesaj olarak da okunulabilir. 

Çin dış politikasının son yıllardaki amaçlarından biri olan Çin’in dünyadaki imajını ve algılanma biçimlerini değiştirmek konusunda da Koronavirüs ilginç bir manivela etkisi yaptı. Başlangıçta Çin’in bir şehrinden bütün dünyaya yayılan virüs algısını virüsle mücadelede elde edilen başarılara yönelterek hem virüsün Çin’de yayılmasının önüne geçildi hem de bir başarı hikayesi ortaya kondu. Bu anlamda Koronavirüs ile mücadele Çin’in yumuşak gücünü de dünyaya göstermesi için bir fırsat olarak ortaya çıktı. Ekonomik başarılarına rağmen özellikle siyasi sistemi dolayısıyla eleştirilen Çin, Koronavirüs ile mücadeledeki başarının mevcut siyasal sistem olduğu iddiasını da sürekli canlı tuttu.

Bunlara rağmen, Çin başta Uygur sorunu olmak üzere etnik azınlıklara yönelik ayrımcı politikaları, insan hakları ihlalleri ve dini özgürlükler konularında özellikle batı ülkeleri tarafından yoğun eleştirilere maruz kalmaktadır. Yine son dönemde, akılcı, uzlaşmacı ve ciddi söylemleri ile bilinen genel Çin diplomasisinin “savaşçı kurtlar” olarak isimlendirdiği agresif ve çatışmacı bir dil içeren dış politika yöntemi Çin içerisinde partinin güç konsolidasyonu açısından çalışıyor gibi görünse de uluslararası arenada küreselleşmeci ve çok taraflılığı vurgulayan Çin imajını zedelemektedir.

Sonuç olarak ÇKP Merkezi Komitesi’nin 5. Genel Kurulu’nda gelecek yıllar için ortaya koyduğu üç uzun vadeli hedefin tamamı Çin dış politikasını da yakından ilgilendiriyor. İlk olarak “kültürel yumuşak güç” olma hedefinin önündeki siyasi, ekonomik ve kültürel şeffaflık engeli sadece gücün niteliğine değil niceliğine dair de şüpheler uyandırmaktadır. Çin’in diğer ülkelerle ilişkilerinde geliştirmek istediği kültürel ilişkiler bile “keskin güç” kavramı ile kolaylıkla tanımlanabiliyorsa Çin’in uzun vadeli hedeflerini daha tutarlı ve şeffaf bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Bu bağlamda genel kurulda açıklanan 5 yıllık plan doğrultusunda Çin’in ilk olarak dış politikada kullandığı “savaşçı kurtlar” diplomasisinden vazgeçeceği ya da kullanılan dilde yumuşamaya gideceği beklenebilir.   

İkinci hedef ise ulusal güvenlik kapasitesini arttırmak olarak belirlenmiştir. Eğer Çin “ulusal güvenlik” kavramı ile paranoyak bir önleyici savaş doktrini geliştirecekse bu Çin’i sadece ikinci bir ABD haline getirecektir. Dünya ekonomisi ve siyaseti ile bütünleşmiş bir ülkenin güvenlik konusunda bu kadar tutucu olmasının fazla izahı bulunmamaktadır. Dolayısı ile tehdit ve güvenlik merkezli hedefler yerine “barışçıl büyüme” ve “iş birliği” gibi Çin dış politikasının temel ilkelerini yeniden canlandırmak daha makul görünmektedir. Son olarak Hong Kong, Makao ve Tayvan gibi konularda da Çin’in uluslararası toplum ile daha fazla müzakere etmesi çatışma ve istikrarsızlığın önündeki en önemli engel olacaktır.

KADİR TEMİZ

2006 yılında Beykent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Aynı yıl İstanbul Teknik Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü Siyaset Çalışmaları yüksek lisans programına başladı. 2010 yılında “Konfüçyanizm ve Alternatif Haklar Teorisi” başlıklı tezi ile yüksek lisans derecesi aldı. 2017 yılında Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde “The Rise of China and the Middle East: Chinese Foreign Policy Towards Iran, Israel and Turkey, 2001- 2011. [Çin’in Yükselişi ve Ortadoğu: Çin’in İran, İsrail ve Türkiye’ye Yönelik Dış Politikası, 2001-2011]” başlıklı tezi ile doktora derecesi aldı. Çin Hükümet Bursu kapsamında Çin Halk Cumhuriyeti Peking Üniversitesi Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü ve Şanghay Yabancı Diller Üniversitesi'nin Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde araştırmacı olarak bulundu. 2018 ve 2020 yıllları arasında İstanbul Şehir Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde çalıştı. Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Merkezi’nde araştırmalarına devam etmektedir. Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Çin Dış Politikası ve Uluslararası İlişkileri, Doğu Asya Siyaseti ve Çin’in Ortadoğu ülkeleri ile ilişkileri gibi konularda ders vermektedir.