×
ALMANYA

ANALİZ

Almanya’da Darbe Girişimi mi?: Bir Reichbürger Analizi

Almanya’da darbe girişimine hazırlanan gruplar, mevcut Federal Almanya devleti ve onun kuruluş felsefesini reddeden, kendilerini monarşi ve/veya aşırı sağcı faşizan ideolojik görüşlere yakın bulan çevrelerden oluşuyor.
2022 YILININ son ayında Almanya’da bir baskın haberi dünya gündemine bomba gibi düştü: Ülkede 11 eyalette 130 noktaya operasyon yapılıyor ve darbe lideri olmakla itham edilen “Prens 13. Heinrich” ile bir grup destekçisi tutuklanıyor! Federal Meclis’in (Bundestag) basılarak hükümetin devrilmesi, temel amaç olarak açıklanıyor!

Onlarca demokratik rejim kurumlarına ve bölgesel-uluslararası entegrasyona rağmen eskiye dönüş mümkün olabilir mi? Değilse, Scientology Tarikatı müridi ünlü oyuncu Tom Cruise’un eşiyle boşanmasında tarikatın rolünde olduğu gibi, Batı dünyasında görülen çeşitli sapkınlıkları kişisel mi okumalı yoksa sistemsel bulanıklık olarak mı?

Bu arada, geride bıraktığımız günlerde gerek Ertuğrul Özkök gerekse Fehmi Koru yazılarında şunu soruyorlardı: “[Bu] gözaltılar ve tutuklamalarla ilgili bir-iki gün süren haberlerden sonra medyamızda konuya ilişkin herhangi bir derinliğine inceleme okudunuz mu?”

Bu yazıda bu olayı irdeleyeceğiz, özellikle şu soruları sorarak: Günümüz Almanya’sında darbe girişimi mi yaşandı? Darbede adı geçen grup kimlerden oluşuyor, hangi düşünceler seslendiriliyor? Ülkenin güvenlik ve istihbarat birimleri bu olayı nasıl fark etti, nasıl yönetti? AB bu konuda ne diyor? Bu olay son tahlilde tarihsel, kurumsal ve teorik olarak ne anlama geliyor?

***  
Baskın ve Çıktıları

Bir gazete durumu şu şekilde özetledi: “Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu olarak nitelendirilen ve 3 binden fazla güvenlik görevlisinin yer aldığı şafak baskınında, sorgulananlar arasında Alman ordusunun özel kuvvetleri KSK personeli de dahil, özel eğitimli muvazzaf ve eski askerler de yer aldı. Almanya'da darbe yapıp mevcut devlet düzenini değiştirmek için hareket eden ve mevcut Alman hükümetini tanımayarak kendilerini Alman İmparatorluğu Vatandaşı (Reichsbürger) olarak tanımlayan grup üyeleri terör örgütüne üyelikten yargılanacak. İç istihbaratın 2021 raporuna göre, 21 binden fazla kişinin yer aldığı bu grubun yüzde 5'ini aşırı sağcılar oluşturuyor. 2 bin 100 üyesi şiddet kullanmaya hazır olan grubun Almanya'yı meşru bir devlet olarak tanımadığına yer verilen rapora göre, üyelerden bazıları monarşi altındaki Alman İmparatorluğu fikrine bağlıyken, bazıları da Nazi taraftarı. Bazı üyeler de Almanya'nın hala askeri işgal altında olduğuna inanıyor.” (DW, 11.12.2022).

Der Spiegel dergisinde yayımlanan bir haberde de aktarıldığı üzere, arama yapılan yerler arasında Almanya'nın güneybatısındaki Calw kasabasında bulunan özel kuvvetler birimi KSK'nın kışlası da bulunuyor. Bazı askerlerin aşırı sağcı olduğu iddiaları sebebiyle bu birim geçmişte mercek altına alınmıştı. 

Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Joachim Herrmann, eyaletlerinde görev yapan altı polis memurunun geçici olarak görevden alındığını duyurdu. Burada daha önce iki polis memuru görevden alınmış, dördünün ise emeklilik maaşlarının kesildiği duyurulmuştu.

Gözaltına alınanlar arasında aşırı sağcı Almanya için Alternatif partisinin eski milletvekili Birgit Malsack-Winkemann da var. Bundestag'ın alt kanadında eski bir aşırı sağcı üyenin de komplonun parçası olduğu, olası yeni sistemde "Adalet Bakanı olmayı planladığı" iddia ediliyor.

Adalet Bakanı Marco Buschmann bu baskınları "terörle mücadele operasyonu" olarak görüyor ve ilgili şüphelilerin devlet kurumlarına silahlı saldırı planlamış olabileceklerini ifade ediyor.

Bavyera Eyalet Parlamentosu Yeşiller Partisi Meclis Grup Başkanı Katharina Schulze devleti reddedenlerin devlet için çalışmasının çok saçma olduğunu deklare ediyor. Bu baskınların özellikle demokrasi düşmanlığının toplumun orta kesimlerine kök saldığını ortaya çıkardığını şu cümlesiyle vurguluyor: "Bunlar poliste, silahlı kuvvetlerde, sağlık sisteminde ve ayrıca sağcı terörizmin parlamentodaki kolu olan AfD ile birlikte parlamentoda, her yerde bulunabilir." 

Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nin yayınladığı raporda 2000’li yılların başından itibaren bu örgüte katılanların sayısının 23 bini aştığı bildiriliyor. 

Savcılık ise “zanlıların amaçlarına ancak askeri yollarla ve güç kullanarak ulaşılabileceğinin farkında olduklarını” tespit etti. Yine, gerektiğinde şiddet kullanmak için silahlanmaya giden örgüt üyelerini, temelde cumhuriyeti yıkmayı ve yerine 1871 Almanya'sını örnek alan yeni bir devlet (İkinci İmparatorluk) kurmayı planlamakla itham etti.

*** 
13. Heinrich ve Oluşumu

Aile bireylerinin bazıları tarafından komplo teorisyeni olarak görülen 13. Heinrich, 1918’e kadar Almanya'nın doğusundaki küçük bir eyalette hüküm süren 700 yıllık soylu bir aileden geliyor. Alman İmparatorluğu'na dahil edilen söz konusu “Reuss Hanedanlığı”, Thüringen'de hüküm sürmüştü.

Frankfurt'ta tutuklanan 13. Heinrich’in uzun süre aile tarihini ve mezarlıklarını korumak için çalıştığı biliniyor. Bu bağlamda, 2014 yılında bir atasının mezarını aramak için yapılan kazıyı denetlemiş ve hanedan kurumsallığını muhafaza etmek için tarihsel sembollerden olan yerel bir tiyatroyu yeniletmişti. 

2019 yılında İsviçre'nin Zürih kentindeki WorldWebForum'da "Mavi kanlı elitlerin yükselişini ve düşüşünü deneyimleyin" başlıklı bir konferans konuşmasında Rothschild ailesini eleştirerek, “I. Dünya Savaşı'nın uluslararası finansal çıkarlar tarafından Alman imparatoruna dayatıldığını” dile getirmiştir.

"Antisemitik düşüncelere" de sahip olan Heinrich, Almanya’nın işgal altında olduğuna inanıyor ve temelde Alman halkının menfaatlerinin temsil edilmediğini savunuyor.

Oluşumun üye yapısı çerçevesinde ifade edilebilir ki, bir üst oluşumun içinde birbirlerinden farklı kişi ve gruplardan oluşan çeşitli yapılanmalar mevcut. Yine kendi içinde emir komuta zincirine sahip bir bürokratik örgüt teşkilatına sahip olmalarından ziyade birbirleriyle esnek bir şekilde görüşen, bazı konularda farklı düşünen sekter rakip yapılanmalar ve şahıslar var. Yani klasik tepeden inmeci tek bir monolitik örgüt söz konusu değil. 

Anlaşılan o ki, zaten önceden kurulmuş ve oturmuş sağcı parti, örgüt, platformların üyelerinin bir kısmı ile organik bağlar söz konusu; bununla birlikte belli başlı kuruluşların önemli kısmı veya liderliğine hâkim olmamakla beraber, karşılıklı görüş alışverişi ve olsa olsa düşük seviyede sızma da olası. 

*** 
Resmin Derin Yüzü: Reichbürger Talep ve Faaliyetleri

Trakya Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Burak Gümüş Almanya’daki darbe tartışmasını şu şekilde değerlendiriyor: 

Söz konusu oluşumda aralarında kendilerini tebaası olarak konumlandırdıkları Alman İmparatorluğu’nun I. Cihan Harbi öncesindeki toprakları mı yoksa II. Cihan Harbi öncesi toprakları mı kapsadığına dair fikir uyuşmazlığı bulunan grup ve şahıslar, son tahlilde 1949 yılındaki bölünmeyi, orada inşa edilen yeni sistemi, demokratik düzeni, anayasayı ve resmi kurumları tanımıyorlar. Görüşlerine meşruiyet kazandırmak için Almanya Federal Anayasa Mahkemesi’nin (1990 yılındaki birleşmeden önce) 1973 yılında vermiş olduğu bir kararın metnini kendi işlerine gelecek şekilde yorumluyorlar. Yanlış değerlendirilebilen bu yüksek yargı kararına göre, Almanya İmparatorluğu aslında hayata bugün de devam etmektedir, fakat örgütsel olanaksızlık ve kurumsallaşmış organların yoksunluğu nedenleriyle bütün bir devlet olarak hareket etme kapasitesine sahip değildir. Bu mantığa göre Federal Almanya Cumhuriyeti aslında (tüm) Almanya’nın yeniden bir örgütlenme biçimi ve böylece yeni bir Batı Alman Devleti değildir. 

Bu karara gönderme yapan Reichbürger taraftarları, Almanya İmparatorluğu toprağının bir kısmının yeniden örgütlenmesi olarak kabul edilen Federal Almanya Cumhuriyeti’nin bizzat imparatorluğun yerine kurulmuş olduğuna, hâlâ (Batılı) müttefikler, dış güçler, gizli derin güçler, sekter yapılanmalar ve zümreler tarafından yönetildiğine ve bu yüzden de gayri meşru bir oluşum olduğuna inanıyorlar. O sebeple resmi kurum ve kuralları “yok hükmünde” görüyorlar. Bundan dolayı da bir kısmı ellerinden geldiği kadar vergi ödemeye direnmekte. Dahası, bu oluşumun bir kısmı Almanya İmparatorluğu için kendilerin(c)e alternatif ve paralel imparatorluk kurumları, hatta birbirleriyle rekabet içinde bulunan geçici hükümetleri hayata geçirmişlerdir. Kendilerine göre pasaport ve ehliyet gibi “belgeler” düzenleyen yapılanmalar da söz konusu. Elbette bu paralel oluşumlar ve “fantezi dokümanları”, Federal Almanya tarafından yok hükmündedir ve sahte oluşumlarla yazışmalar yapılmamaktadır.

Bu yapılanmaların bir kısmı Federal Almanya ve kuruluş felsefesini reddettiklerinden dolayı, kendilerini monarşi ve/veya aşırı sağcı faşizan ideolojik görüşlere yakın konumlandırırlar. 

Bu yapılanma üyeleri ve taraftarlarının bir kısmının silahlanma kabiliyetlerini ve mevcut sivil toplum, siyasal parti, devletin diğer baskı ve ideolojik aygıtlarına çok düşük seviyede sirayet edebildiklerini not edelim. Ancak bu grupların başarıyla sonuçlanabilecek darbeci bir kalkışma yapma gücüne erişmekten çok uzakta olduğunu düşünmekteyim. Çünkü klasik konvansiyonel bir darbe zaten ortak hareket eden emir komuta zinciri dâhilindeki bir ordu tarafından yapılırken, bir kalkışma için de ordunun ve diğer stratejik kurumların önemli bir kısmının kontrol altına alınmış olması gerekir. Birkaç –ister emekli ister muvazzaf olsun– asker, birkaç emekli veya faal milletvekili ile bu iş olmaz. Birkaç suikast ile de kurumsal bir devlet olan Almanya yıkılmaz. Alman devleti, tabiri caizse ilerideki tehlikeyi şimdiden bertaraf ederek caydırıcı gücünü göstermiştir. 

*** 
“Onlar teröristler ve anayasa düşmanları fakat bu olay darbe girişimi değildi!”

Kuzey Ren-Vestfalya Polis Yüksek Okulu’nda (HSPV NRW) görev yapan Alman Siyaset Bilimci Dr. Christian Johannes Henrich konuya ilişkin bizlerle şu görüşlerini paylaştı:

“Almanya'da darbe girişimi olmadı. Yaklaşık 120 İmparatorluk (“Reich”) vatandaşından oluşan küçük bir grup, Federal Meclis'e saldırmayı ve hükümet üyelerini infaz etmeyi planladı. Şu anda toplamda 54 kişi gözaltında. Bu grup, ona darbe denilemeyecek kadar küçük ve önemsiz. Onlar teröristler ve anayasa düşmanları; küçük, sınırlı miktarda hasara neden oldular, daha fazlası değil. Anayasayı Koruma Dairesi bu noktada mükemmel bir iş çıkardı ve kanlı bir terör eylemine dönüşebilecek her şeyi tomurcuk halindeyken kesti. Baskın, güvenlik yetkililerinin işin içinde olduğunu ve hukukun üstünlüğünü ve demokrasimizi her an savunabilecek güçte olduğunu kanıtlıyor. Öyle ki bunu belgelemek için medya baskınlara katılmaya davet edildi. Bu davet bile kamuoyunun bilgilendirilmesinin bu yapılanmanın ortaya çıkaracağı olası tehlikeden daha önemli kabul edildiğini gösteriyor. Diğer yandan, Avrupa Birliği, Aralık başında kendi içindeki yolsuzluk skandalıyla uğraşmakla meşgul olduğu için bu konuda bir yorum çıkmadı [1]. Baskınla ilgili Federal Meclis tartışmasında, hükümet yetkilileri sorunu gerçekte olduğundan daha fazla büyütüyormuş gibi göründü. Eski İçişleri Bakanı Otto Schily (SPD), “İmparatorluk Vatandaşları”nda gerçek bir tehdit görmüyor. FDP temsilcileri ise büyük bir tehdit görüyor. Sağcı AfD, Almanya'da aşırı solcuların militan İmparatorluk vatandaşlarından önemli ölçüde daha fazla olduğuna dikkat çekiyor.”

Bu derin analiz, olayın Alman kamuyu tarafından nasıl değerlendirildiğine anlamlı bir ışıl tutuyor ve Alman Devletinin gerek istihbari gerekse demokratik kurulları ile sorunsuz işlediğine vurgu yapıyor.

*** 
“Reich Über Alles!” (İmparatorluk Her şeyin Üstünde!) 

Bu oluşumdakilerin ortak yanı; kendilerinin Bismarck Dönemi’nde kurulmuş, Weimar Cumhuriyeti ve Hitler Rejimi ile devam etmiş fakat II. Dünya Savaşı sonunda ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve SSCB müttefikler tarafından yenilmiş-işgal edilmiş, Batı ve Doğu Almanya olarak ikiye bölünüp son bulmuş Almanya İmparatorluğunun aslında hala yaşadığına inanmalarıdır. 

II. Dünya Savaşı sonrasında başlayan politikalarla Batılı sistemde yeniden kendini bulan ve 1990’daki birleşme ile resetlenen Almanya’nın bugünkü meclisi, örneğin “NATO’ya hayır!” diyen Sol Parti gibi, farklı farklı siyasi düşüncelere ev sahipliği yapıyor. Diğer yandan, demokrasi aşırı sağcı kuruluşlara da legal çizgide müsaade ediyor. “İmparatorluk Vatandaşları” oluşumu özellikle şunu gösteriyor: Ütopik bir şekilde ne monarşi hevesleri ne de küf tutmuş aşırı sağcı talepler sıfırlanmış; tekil-buyurgan otoritelere meyyal, her türlü müzakereden uzak aşırı sağcı, Nazi ve benzeri kişiler düşünsel hücre evlerinde var olagelmeye devam etmiş. Demek ki, toplumların elbiseleri ve yönetim kılavuzları değişirken, kimileri bazı eskileri-özlemleri özellikle saklayabiliyor – ta ki devletin buna müsaade edeceği güne kadar. Zaten teşhis edilemezse, o zaman iş, demokratik siyaset dışı, başka bir boyuta evriliyor.

Son kertede bu oluşum “Reich Über Alles” (İmparatorluk Her şeyin Üstünde) dese de Almanya’da halkın büyük bir kısmı onları boş ve gülünç fantezilerin peşinde koşan ve ciddiye alınacak durumda olmayan hayalperestler olarak gördü. Fakat darbe iddiaları bu yapılanmaların artık bir tehdit olarak algılanmalarına neden olmuş ve müdahalede bulunulmuştur.


------------
[1] Katar devletinin kimi ekonomik ve siyasi kararları etkilemek amacıyla bazı Avrupa Parlamentosu (AP) çalışanlarına rüşvet verdiği gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır. AP tarihindeki "en büyük yolsuzluk skandalı" olabileceği belirtilen olayda şu ana kadar 1 milyona yakın paraya el konulmuştur.

İSMAİL ERMAĞAN

Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Ermağan, lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yaptı. Ermağan doktora derecesini Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar Merkezi’nde aldı. Başlıca çalışma alanları şunlardır: Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-Almanya İlişkileri, Almanya’daki Türkler, Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik okumaları, göç ve göç yönetimi. Yurt içinde ve yurt dışında 70 civarında makalesi/kitap bölümü olan yazarın şu kitapları yayımlanmıştır: Almanya Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri; Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üyeliği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Partilerin Politikaları; Türkiye’nin Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği; Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları; 21. Yüzyılda Uluslararası İlişkilerde Yeni Trendler: İnsanımız İlk 10 Yolunda mı?; Dünya Siyasetinde Almanya 1-2; Dünya Siyasetinde Latin Amerika 1-2; Dünya Siyasetinde Afrika 1-8; Dünya Siyasetinde Doğu Asya.