×
LATİN AMERİKA

ANALİZ

Latin Amerika’da İkinci Pembe / Sol Dalga

Latin Amerika’da pembe dalganın yükselişi, azınlıkların dışlanmasına dayalı uzun vadeli sıkıntıların ve küreselleşmenin yol açtığı ekonomik zorlukların neticesi olarak ortaya çıkan ulus-ötesi bir gelişmedir.
LATİN AMERİKA'DA 2000'lerin başında gerçekleşen ve “Pembe Dalga” olarak adlandırılan sol siyaset dalgası, 2020’lerde bölgeyi yeniden etkisi altına almaya başladı. Bu yeni siyaset dalgası, 20. yüzyılın ikinci yarısında Latin Amerika siyasetinde büyük ilerleme kaydeden Komünist ve diğer aşırı sol militanların "kızıl dalgasından" ayırt etmek için "pembe" olarak adlandırılıyor. Latin Amerika'nın yeni "Sol dalgası", Kolombiya'nın ilk solcu lideri Gustavo Petro'yu seçmesinin ardından hız kazandı ve Brezilya'da Ekim ayında yapılacak seçimlerde bu dalganın daha da hızlanması bekleniyor.

Bölgenin dört bir yanında, COVID-19 pandemisinin ekonomik etkisi ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin körüklediği yaygın enflasyonla sıkışan kızgın seçmenler, ana akım partileri terk ediyor. Zira bu zorlu ortamda seçmen, sol siyasetin büyük hükümet ve sosyal harcama vaatleriyle cezbediliyor.

Latin Amerika Solu son zamanlarda Peru ve Bolivya'da, daha önce Meksika ve Arjantin'de geçen yıl Şili, Guetemela, Honduras’da seçim başarıları elde etti. Son olarak geçen ay katı-muhafazakar bir ülke olan Kolombiya’da sol siyasetin seçim kazanması, Latin Amerika'da ikinci bir “Pembe Dalga” anlamına geliyor. “Pembe dalga” ifadesi, 1990'ların sonundan 2010'ların ortalarına kadar çeşitli Latin Amerika ülkelerinde ortaya çıkan sol hükümetleri tanımlamak için kullanılıyor. En sembolik olanları Venezuela'da H. Chavez, Arjantin'de Kirchners, Brezilya'da Lula ve D. Rousseff, Bolivya'da E. Morales, Ekvador'da R. Correa ve Şili'de M. Bachelet hükümetleriydi.

Son olarak Kolombiya tarihinde ilk kez sol görüşlü bir adayı cumhurbaşkanlığına seçti. “Pacto Historico” (Tarihsel Pakt) olarak bilinen sol koalisyon grubunun lideri Gustavo Petro, 20 Haziran'da yapılan seçimde sağcı rakibi Rodolfo Hernandez'i mağlup etti. Petro yüzde 50'den fazla oy aldı. 

2010'larda, sağcı ve muhafazakar bir siyasi eğilim, Liberal-solcuların ilerlemelerine açık bir tepki olarak bu dalgaya karşı çıktı. Latin Amerika sağı, son 10 yılda bölgedeki siyasete egemen oldu. Ancak sol partiler bir kez daha seçim kazanıyor ve siyasi adımlar atıyor. 2010'ların sonlarında, güçler bir şekilde eşit kaldı. 2021'de Şili’de Boriç ve 2022’de Kolombiya’da Petro’nun seçilmesi , bölgede bir değişime işaret ediyor. Bölgede Solcu ve İlerici partilerin önderlik ettiği ülke sayısı 8’e çıktı. Brezilya’daki Ekim 2022 genel seçimlerini solcular kazanırsa bölgedeki solcu hükümetlerin sayısı 9’a yükselecek.

Birinci pembe dalganın yükselişi

Soğuk Savaş'ın sonunda jeopolitik damgalanmadan kurtulan Latin Amerika'daki siyasi kanallar 1990'larda sol siyasete yöneldi. Sol partiler, bir “Sovyet mevzii” ile ilişkilendirilme korkusu olmadan büyüdü.

Orijinal olan 1. Pembe Dalga, 1998'de Venezuela'da Hugo Chavez'in seçilmesiyle başladı. Bunu Bolivya'da Evo Morales, Arjantin'de Néstor Kirchner ve Brezilya'da Lula da Silva gibi diğer ülkelerdeki sol eğilimli liderlerin seçimleri izledi. Pek çok “Pink Tide” ülkesi, Küba hükümetiyle ittifak kurdu ve birçoğu ekonomik iş birliğini, bölgesel entegrasyonu teşvik etmek ve ABD etkisine, serbest piyasa politikalarına karşı koymak amacıyla 2004 yılında Küba ve Venezuela tarafından kurulan alternatif bir bölgesel örgüt olan ALBA’ya katıldı.

Pembe dalganın yükselişi, Latin Amerika'da azınlıkların dışlanmasına dayalı uzun vadeli sıkıntıların ve küreselleşmenin ekonomik olarak zararlı etkilerinin neden olduğu ulusötesi bir gelişmeydi. Neoliberalizm ve küreselleşme, hükümet müdahalesinin piyasalara zarar verdiği düşüncesiyle artan eşitsizliklerle de ilişkilendirildi. 

O dönem Latin Amerika Solu hem belirgin bir popülizm hem esnek bir radikalizm ile kurumsallaşmış, ılımlı kapital-sol bir dalgayı oluşturdu. Bugün olduğu gibi, pembe dalganın benimsediği bir ideolojik köken ve savunduğu sosyal liberal yaşam tarzı var.  Mesela, Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales gibi liderler toplumsal cinsiyetsizliği yasalaştırdı. Daha önce siyasi bir temsilden yoksun bırakılan kadınlar, hükümetlerde temsil edilmeye başlandı. Örneğin, Arjantin Kongresi'ndeki kadın sayısını artırmak için aday kota yasasını ilk kabul eden Arjantin oldu. Bu nedenle, azınlık gruplarının daha fazla tanınması ve uzun vadeli dışlanma şikayetleri pembe dalganın ortaya çıkmasına neden oldu.

Bu hükümetlerin bazı ortak özellikleri, neoliberalizme muhalefet, büyük ölçüde popülist stratejiler ve sosyal reformların başlatılmasıydı. Brezilya'da Lula da Silva'nın başkanlığı sırasında en az 40 milyon insan yoksulluktan kurtarıldı. Venezuela'da Hugo Chavez'in sosyal programları yoksulluğu neredeyse yüzde 30 oranında azalttı.

Latin Amerika'nın tarihsel olarak ihracata bağımlı bölgesindeki Pink Tide hükümetleri, 2000'lerin başındaki emtia patlamasından yararlandı. Daha önce yerlilerin yaşadığı yerlerde maden çıkarma endüstrilerinden elde edilen kârlar, şimdi sosyal reformların finanse edilmesine yardımcı oldu. ABD'nin Latin Amerika'ya müdahaleleri nedeniyle, ekonomik bağlar genellikle gelişen bir pazar olan Çin ile kuruldu. Bu hükümetler, büyük ölçüde, bütün Latin Amerika'nın birleşik ve egemen bir anayurt olarak görüldüğü, anti-emperyalist bir fikir olan Patria Grande kavramını takip ettiler. Patria Grande, Latin Amerika sol söyleminde ve Latin Amerika bağımsızlık fikrinde güçlü bir şekilde kök salmıştır.

Bununla birlikte, emtia patlaması sona erdiğinde, 2010'ların ortalarında Pembe Dalga söndü ve Brezilya'da Jair Bolsonaro, Şili’de Pinera ve Arjantin'de Mauricio Macri gibi muhafazakar hükümetler güç kazandı. Honduras'taki Manuel Zelaya ve Paraguay'daki Fernando Lugo gibi birkaç Pembe Dalga lideri de ABD destekli darbelerin ve sözde yasaların kurbanı oldu.

İkinci Pembe Dalga’nın özelliği: Sosyalist değil Liberal

2020’lere gelindiğinde, Covid-19 sürecinde başarısız olan Sağa alternatif olarak Sol geri geldi. Solun dönüşü, 30 yıl önce olduğu gibi, eşitsizliğe ve yolsuzluğa yönelik aynı öfkeyle bölge ülkelerine yayılıyor. Mevcut siyasi iklim, ilk pembe dalgayı tekrarlıyor. Pandemi ortamında şiddetlenen yoksulluk ve eşitsizlik, kitlesel protestolara ve muhafazakar hükümetlere karşı artan düşmanlığa yol açtı. Bu “yeni pembe dalga”, Kolombiya, Arjantin ve Meksika'da toplumsal cinsiyet ideolojisini, çiftçi ve yerli seferberliğini veya yükselen feminist hareketleri yansıtan reaktif bir hareket olarak öne çıkıyor.

Ancak bu sefer hiçbir devrimci ideolojik hareket, Latin Amerika sosyal-liberal doktrinine karşı çıkmıyor. Nüfus artık ne yeni bir bağımsız ekonomik düzen arıyor ne de sosyal-liberalizmden kurtuluş.  Gustavo Petro, “Kolombiya'nın sosyalizme değil, demokrasi ve barışa ihtiyacı var” diyen “yeni sol” bir siyasi profil sunuyor.

Yeni seçilen Kolombiya cumhurbaşkanı, Batı'da anlaşıldığı şekliyle solcu siyasi unvandan, ülkesine zarar veren geleneksel Sol ve Sağ ayrımından kopma eğiliminde. Bu yeni sol eğilimli yönetimin destekçileri, “sadece kendileri ve çocukları için daha iyi bir yaşam isteyen” seçmenlerdir.

Bu ortamda protestocular hükümetlerinin salgını kötü yönetimiyle yüzleşirken COVID, Latin Amerika bölgelerinde sağcıların toplumsal etkileşimini zayıflattı. Sosyal güvenlik politikalarına yeterince yer ayrılmayan sağcı eko-politik ortamda, Latin Amerikalı seçmenler, büyük hükümet projeleri ve daha fazla sosyal harcama vaat eden adayları desteklemeye yönlendiriliyor.

Latin Amerika'nın tamamında etkili olan solcu hükümet dalgası tartışılmaz. 20 yıl önce olduğu gibi aynı özgürlük, çağdaşlık ve sosyal adalet çığlıklarını paylaşan birçok kişi, bu siyasi değişimi yeni, büyük bir pembe dalga olarak algılıyor. İdeolojik olarak devrimci olmayan bir bağlamda gelişen ve 2000'lerin Hugo Chavez tarzı “popülist” sol eğiliminden yoksun olan bu dalga, COVID krizi ve sosyal güvenlik ağlarına duyulan ihtiyaçtan ötürü birinci pembe dalgadan farklılaşıyor. 

Ancak yeni pembe dalga, Venezuela'da Hugo Chavez ve Bolivya'da Morales gibi ateşli solcuların ortaya çıkışını gören orijinal versiyondan tamamen farklı. Peru'daki Castillo, geçen yılın ortasında göreve geldiğinden beri kendi sosyalist partisiyle gerginlik yaşayarak merkeze yöneldi. Boriç, ekonomik gündemini yumuşatmaya çalıştı ve bölgesel solcu otoriter rejimleri eleştirdi.

Merkez soldaki Arjantin Devlet Başkanı Alberto Fernandez'in 2023 seçimleri öncesinde baskı altında kalması, Castillo'nun tekrarlanan suçlama girişimleriyle mücadelesi ve göreve başladığından bu yana Boric'in popülaritesinin azalmasıyla birlikte pembe dalgada bir gelgit yaşanabilir.

Birinci dalgada, Brezilya'nın Lula'sı (Luiz Inacio Lula da Silva), Venezuela'nın Hugo Chavez'i ve Ekvador'un Rafael Correa'sı gibi ikonik liderler, ABD'nin hegemonyasına meydan okudu. CELAC (Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu) ve UNASUR (Güney Amerika Ulusları Birliği) gibi bölgesel grupların oluşumuyla bölgenin entegrasyonunu başlatmışlardı. Ancak ilk on yılın Pembe Dalgası, Brezilya ve Arjantin gibi bazı ülkelerdeki sol siyasetin gerilemesi ve Chavista rejimi altında Venezuela'nın çöküşünden sonra ivmesini kaybetti. Ancak şimdi, aşırı sağcı Jair Bolsonaro'nun (Brezilya'da) aşırılıklarının ve diğer sağcı hükümetlerin vaatlerini yerine getirememesinin sonucu olarak Sol geri dönüş yolunda.

Sol zaten Arjantin, Bolivya, Honduras ve Şili'de iktidara geri döndü. Meksika bile tam teşekküllü solcu Lopez Obrador'u başkan seçti. Kolombiya’da sağın kalesini ele geçirdi. Kolombiya’nın solcu lideri, seleflerinin Amerikan yanlısı politikalarını durdurdu. Ayrıca ABD'nin solcuların yönettiği Küba, Nikaragua ve Venezuela'yı izole etme politikasına karşı olduğunu göstermek için Başkan Biden'ın ev sahipliğinde düzenlenen son Amerikalar Zirvesi'ni boykot etti.

Brezilya'da Lula'nın bu yıl Ekim ayında yapılacak seçimlerde yeniden iktidara gelmesi bekleniyor. Bolsonaro, kamuoyu yoklamalarında Lula'yı çift haneli rakamlarla takip ediyor. Bölgeler arasında eşitsizliğin en yüksek olduğu Latin Amerika'nın yoksulluk ve eşitsizlikle mücadeleye öncelik veren sol hükümetlere ihtiyacı var. Petro'nun seçilmesi ve Lula'nın beklenen zaferi Latin Amerika solundaki tabloyu tamamlayacak.

Petro'nun seçilmesi, Latin Amerika'daki düzen karşıtı dalganın son eğilimini doğruluyor. Ancak 1. Sol dalgadaki Chavez, Krischner, Morales, Correra gibi radikal isimler, 2. Sol dalgada yok. Ancak Brezilya’da Ekim ayında gerçekleşecek olan seçimde kazanması yüksek ihtimal olan Lula da Silva; Latin Amerika’da 1. ve 2. Sol dalgada başkan olan iki kişiden biri. Bu bağlamda kendisi anti-emperyal bir kişilik olsa da; pragmatist bir politikacı. Diğer yandan 2. Sol dalgada da yer alan Nikargua Başkanı Daniel Ortega otoriter devrimci bir sosyalist. Bunun dışında Venezuela’da Maduro ve Küba’da Diaz ise ABD’nin izole ettiği hükümetler olarak yer alıyor

Dolayısıyla 2. Pembe/sol dalgada sol hükümetler sosyal-liberal, LGBT yanlısı, Kürtaj ve Uyuşturucu konularında serbestiyet taraftarı bir siyaset çizgisini takip ederken; ABD’yi ise doğrudan karşısına almıyor. Bilakis küresel sisteme entegre olmak için çaba gösteriyor. Yeni 'bin yıllık sol' sosyalist fikirleri giderek daha fazla öne çıkarırken, 'yeni sol' on yıl önce ile aynı yerde değil. Bu yeni siyasi nesil, örgütlenmek ve harekete geçirmek için yeni iletişim teknolojilerini nasıl kullanacağını biliyor. Ayrıca, ırk ve cinsiyet eşitsizlikleri, cinsel ayrımcılık ve artan eşitsizlik gibi kesişen konuların da farkında.

Coranavirüs, siyasi maliyet ödetti

Koronavirüs bölgede siyasetin seyrini değiştiriyor. Yoksulluk ve işsizlikle birlikte pandeminin yanlış yönetimi, seçmenleri daha fazla sosyal harcama vaat eden adayları desteklemeye itiyor. Bugüne kadar, Covid-19 salgını Latin Amerika'da 1,19 milyon insanı öldürdü. Bunlardan 623.000'den fazlası Brezilya'daydı. Brezilya Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro, korona krizini ele alış biçimi nedeniyle geniş çapta eleştirildi. 

Kötü yönetim eleştirisi Brezilya ile sınırlı değildi. Şili'de yolsuzluğa, eşitsizliğe ve yüksek yaşam maliyetlerine karşı kitlesel protestolar başladı. Bu protestolar, Sebastián Piñera'nın sağcı hükümetini diktatörlük dönemi anayasasında reform yapmak üzere bir Kurucu Meclis'i onaylamaya zorladı. Öte yandan Peru'nun hazırlıksız ve yetersiz finanse edilen sağlık sistemi, pandeminin yükseldiği dönemde neredeyse çöküyordu. Ekvador'daki kitlesel gösteriler , hükümeti artan akaryakıt fiyatlarını geri çekmeye zorladı. Kolombiya'da muhafazakarlar, 2022 seçimleri öncesinde, artan sokak olayları ve ekonomik eşitsizlik nedeniyle toplumu baskı altına aldı.

Korona krizinden kaynaklanan ekonomik kriz siyasi manzarayı da etkiliyor. Pandeminin başlangıcından bu yana Latin Amerika’da 26 milyon insan işini kaybetti . Bölgenin sıkıntılarına ek olarak BM, 2019-2020 yılları arasında açlıkla yaşayan insan sayısının 13,8 milyon artarak toplamda 59,7 milyon kişiye ulaştığını tespit etti. İlk Pembe Dalga sırasında, solcu hükümetler birincil emtia patlamasını kendi taraflarında yaşadılar. Bu sefer ekonomik krize başka çözümler bulmaları gerekecek.

ABD’nin Latin Amerika’da artan Sol dalgaya bakışı

Latin Amerika ile ilgili uzun vadeli stratejisinde Washington’u stratejik düşünmeye iten tek şey Çin ve Rus etkisinin artması. Çin'in Latin Amerika’da artan önemi dikkat çekici. Ancak Latin Amerika süper güç çatışmasının savaş alanı olmak istemiyor. 
 
Bununla birlikte, Çin, maddi teşviklerle dolu bir yumuşak güç diplomasisi karışımı kullanarak bölgeye yönelik politikalarında son derece pragmatik davranıyor. Bölgede eylem için bir ön koşul olarak siyasi ideolojiye odaklanmamak, Pekin'in işine geliyor. Zaman zaman kayıtsız görünen Amerika Birleşik Devletleri diplomasisi daha değer odaklı olma eğiliminde; bu durum, Monroe Doktrini ve Soğuk Savaş döneminde militarist bir bakış açısıyla değerlendirilmekteydi. 
 
Pembe Dalga'nın yeniden canlanmasıyla birlikte, ABD'nin Latin Amerika ülkeleriyle ilişkilerini yönetme biçimi, bu yeni sol eğilimli liderlerin Washington’la iş birliği yapma biçimini de kesinlikle şekillendirecek. Bu siyasi bagaj göz önüne alındığında, bölgede olumlu bir ABD imajını teşvik etmek kolay bir iş değil. Washington, bölgesel ortakları politikalarına göre yabancılaştırarak ve eskimiş politika konularına odaklanarak, bölgesel siyasette geri kalma riskini alıyor.

 Ancak aynı zamanda Çin, ABD'nin güney yarımküre için büyük stratejisini oluşturmaya çalıştığı tek ölçü olamaz. Bunu yapmak, ABD-Latin Amerika ilişkilerini Soğuk Savaş günlerine geri ışınlayacaktır.

Son seçilen politikacı Petro’nun, Kolombiya'yı en güçlü müttefiki ve Latin Amerika'daki güvenlik politikalarının bir parçası olarak gören ABD’ye karşı meydan okuması beklenirken; o, pratikte Kolombiya ABD’nin neredeyse bir parçası olduğu için daha ılımlı bir seçim kampanyası sürdürdü. Örneğin ABD Başkanı Joe Biden birçok kez “Kolombiya, ABD'nin Latin Amerika ve Karayipler'deki politikasının temel taşıdır” dedi. Hatta ABD, Kolombiya'yı 17. “NATO Dışı En Büyük Müttefik” yaptı.

ABD, son on yılda Kolombiya'ya milyarlarca dolar aktardı. ABD, Kolombiya hükümetlerini kokain üretimi ve arzını durdurmaya/kontrol etmeye öncelik vermeye zorlarken; uyuşturucu kartelleriyle de görüşüyordu. 
 
Ancak Petro, öncekilerden farklı olarak Amerikan gündemini itaatkar bir şekilde uygulamayacak. ABD ile mevcut ikili Serbest Ticaret Anlaşmasını “daha adil” hale getirmek için bir güncelleme önerdi. Esrarın yasallaştırılmasını önerdi. Uyuşturucu konusunda da Amerikalılarla işbirliğini yeniden değerlendirmeye söz verdi.

Bu bölgenin tarihinde eşi benzeri olmayan bir durum. Son gelişmeler, ABD'nin Amerika'da ilk kez izole olacağı anlamına geliyor. ABD, bölgeye demokrasi, insan hakları, göç, uyuşturucu kaçakçılığı ve yolsuzluk konusunda durmaksızın ders verirken; Çinliler milyarlarca dolarlık yatırım, kredi ve ticaretle bölgedeki nüfuzlarını sessizce artırıyor.

Şili ve Kolombiya gibi muhafazakar kalelerin devrilmesiyle birlikte siyasi fay hatlarının yeniden çizilmesi, tahıl ve metallerden ekonomi politikasına ve ABD ve Çin gibi kilit ortaklarla ilişkilere kadar her şey üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir. Şimdi tüm gözler Brezilya'da. Bu yılki seçimler, Bolsonaro'ya karşı mücadele eden Brezilya solunu yeniden canlandırdı. Mevcut siyasi ve ekonomik statükoya karşı insanları ve özellikle Brezilyalı genç seçmenleri bir araya getirdi.

Sonuç olarak Latin Amerika'da solun ilerleyişi, başta Corovavirüs salgının kötü yönetimi, ekonomik kriz ve sağcı hükümetlerin bölgedeki başarısızlığından kaynaklanıyor. 2000'li yıllarda çeşitli Latin Amerika ülkelerinde hükümet değişikliğine yol açan Sol siyaset stratejilerinin gelişimi, ABD tahakkümüne karşı ortak bir çaba için dünya çapında bir referans görevi gördü.

Solun en radikal versiyonlarından en ılımlısına kadar tüm fraksiyonların seçim başarısı, toplumdan dışlanmış çevrelerin taleplerinin politik olarak ifade edilmesinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla bu durum aynı zamanda bir uzlaşıyı da beraberinde getiriyor. Öte yandan, tarihsel olarak bölgede ABD ile yakın ilişkiye sahip Latin Amerika Sağı, kendi içindeki tüm kurumsal ve kurum dışı yetenekleri sömürdü. Sağ, “Pembe dalga”nın parçası olan solcu hükümetleri baltalamak ve siyasi restorasyonun koşullarını şekillendirmek için yasadışı müdahalelerde bulundu. 

Bu çelişkiler ve başarısızlıklar, yalnızca uluslararası politik ekonominin dayattığı kısıtlamaların değil; aynı zamanda Sol hükümetlerin yükselişlerinin politik koşullarının ürünüydü. Ancak, Latin Amerika’daki siyasi değişim, görevdeki sağcı/solcu hükümetlerin yüksek beklentileri karşılayamamasının kısır döngüsünü de yansıtıyor. Dolayısıyla gelecek açısından çevresel ve ekonomik zorluklar, mevcut sol hükümetlerin karşılaşacağı temel zorluklar olacak.

HÜSAMETTİN ASLAN

Lisansını Kamu Yönetimi, yüksek lisansını Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, doktorasını da Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında ihtisas etmektedir. Çalışma alanı Latin Amerika, Ortadoğu ve Kuzey Afrika alanlarıdır. Prof. Dr. Mim Kemal Öke danışmanlığında yazmış olduğu “Brezilya’nın anatomisi ve Lula da Silva ile R.T. Erdoğan hükümetlerinin karşılaştırılması” tezi, Sosyal Bilimler Tez yarışmasında 1. olmuştur. Bir süre Sao Paulo Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak çalıştı. 2016-2017 yılları arasında Brezilya’da Yunus Emre Enstitüsü Sao Paulo müdürü olarak görev yaptı. Milat, Ortadoğu gazeteleri ve Gerçek Hayat dergisinde yüzlerce makale yayımladı. Halen İndependent Türkçe ve Gazete Damga’da köşe yazıları yayımlanmakta; TV ve Radyo programlarında aktüel siyaset ve dış politika konularında görüş beyan etmektedir.