×
ABD

ANALİZ

ABD Yeni Soğuk Savaşı Nasıl Kaybeder?

Avrupa ve Amerika, “ahlaki olarak doğru” ve “ekonomik olarak mantıklı” olanın ne olduğunu belirleme konusunda başkalarına ders vermekte başarılıdır. Ancak, genellikle ortaya çıkan mesaj “dediğimi yapın, yaptığımı yapmayın” şeklindedir.
ABD HEM ÇİN HEM DE Rusya ile yeni bir soğuk savaşa girmiş görünüyor. Bu süreçte ABD liderlerinin çatışmayı demokrasi ve otoriterlik arasındaki bir çatışma olarak tasvir etmesi, aynı liderlerin insan haklarının sistematik ihlali konusunda öne çıkan ülkelere kur yaptıkları bir ortamda, samimiyet testinden geçemiyor. Böyle bir tutarsızlık, ABD açısından gerçekten tehlikede olan şeyin “değerler” değil de büyük ölçüde “küresel hegemonya” olduğunu gösteriyor.

ABD, Demir Perde'nin yıkılmasından sonraki yirmi yıl boyunca açıkça bir numaraydı. Ama ardından Ortadoğu'da feci şekilde yanlış yönlendirilen savaşlar, 2008’deki mali çöküş, artan eşitsizlik, opioid salgın krizi ve Amerika'nın ekonomik modelinin üstünlüğü hakkında şüphe uyandıran diğer krizler geldi. Dahası, Trump'ın başkan olarak seçilmesi, ABD Kongresi’ne yönelik 6 Ocak baskını, toplu düzeyde yapılan sayısız silahlı saldırı, Cumhuriyetçi Parti’nin seçim haklarını kısıtlama eğilimi ve QAnon gibi komplo kültlerinin yükselişi arasında, Amerikan siyaseti ve sosyal hayatı belli noktalarda patolojik bir hal aldı.

Şurası kesin: Amerika tahttan indirilmek istemiyor. Ancak, hangi resmi gösterge kullanılırsa kullanılsın, Çin'in ekonomik olarak ABD'yi geride bırakması kaçınılmaz. Çin nüfus olarak Amerika'nın dört katı olmanın ötesinde; ekonomi alanında uzun yıllar üç kat daha hızlı büyüyor. (2015 itibariyle satın alma gücü paritesi açısından ABD'yi çoktan geride bıraktı bile).

Çin, kendisini Amerika için stratejik bir tehdit olarak ilan etmek adına hiçbir şey yapmamış olsa da Washington durumu açıkça böyle okuyor. Washington'da, Çin'in stratejik bir tehdit oluşturabileceği ve ABD'nin riski azaltmak üzere en azından Çin ekonomisinin büyümesine yardım etmekten uzak durması gerektiği konusunda Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında bir fikir birliği var. Bu görüşe göre, önleyici tedbirlere başvurmak kaçınılmaz. Hatta, ABD'nin kendisinin yazmak ve tanıtmak için çok şey yaptığı Dünya Ticaret Örgütü kurallarını ihlal etmek pahasına.

ABD ve Çin arasındaki bu yeni soğuk savaş cephesi, Rusya, Ukrayna'yı işgal etmeden çok önce açıldı. Ve üst düzey ABD yetkilileri o zamandan beri savaşın, dikkatleri uzun vadeli gerçek tehdit olan Çin'den uzaklaştırmaması gerektiği konusunda uyarıda bulunuyorlar. Rusya ekonomisinin İspanya ekonomisiyle aynı büyüklükte olduğu göz önüne alındığında, Rusya’nın Çin ile “sınırsız” ortaklığı ekonomik olarak pek önemli görünmüyor.

Ancak “savaşta” olan bir ülkenin bir stratejiye ihtiyacı vardır ve ABD tek başına yeni bir büyük güç rekabetini kazanamaz; müttefiklere ihtiyacı var. Doğal müttefikler olarak Avrupa ve dünya genelindeki diğer gelişmiş demokrasiler işaretleniyor. Ancak Trump, başkanlığı süresince bu ülkeleri yabancılaştırmak için elinden gelen her şeyi yaptı ve hâlâ açıkça ona bağlı olan Cumhuriyetçiler de ABD'nin güvenilir bir ortak olup olmadığının sorgulanması için yeterli nedeni sağlıyor. “Yeni” soğuk savaş stratejisi kapsamında ABD’nin, gelişmekte olan ülkeler ve yükselen pazarlardaki milyarlarca insanın kalbini ve zihnini kazanması gerekiyor. 

ABD’nin dünyanın gözüne girebilmek için birçok kayıp zemini yeniden telafi etmesi gerekiyor. Diğer ülkeleri sömürme konusundaki uzun tarihi, Trump'ın ustaca ve alaycı bir şekilde yönlendirdiği köklü ırkçılığı bu telafiye yardımcı olmuyor. En son olarak, ABD politika yapıcıları, zengin ülkelerin ihtiyaç duydukları tüm aşıları elde ettikleri ve fakir ülkelerdeki insanlarınsa kaderlerine terk edildiği küresel “aşı apartheid”ine katkıda bulundu. Buna karşılık, Amerika'nın yeni soğuk savaştaki rakipleri, aşılarını maliyetine ve hatta daha düşük maliyetle başka ülkelerin erişimine sunarken, aynı zamanda ülkelerin kendi aşı üretim tesislerini geliştirmelerine de yardımcı oldu.

Avrupa ve Amerika, “ahlaki olarak doğru” ve “ekonomik olarak mantıklı” olan konusunda başkalarına ders vermekte başarılıdır. Ancak, ABD ve Avrupa'daki tarım sübvansiyonlarına ilişkin ısrarın açıkça ortaya koyduğu gibi, genellikle ortaya çıkan mesaj “dediğimi yapın, yaptığımı yapmayın” şeklindedir. Özellikle Trump’lı yıllardan sonra, Amerika artık ahlaki ve ilkesel olarak hiçbir iddiaya sahip değil. Ve dolayısıyla nasihat etme konusunda pek inandırıcılık gösteremiyor. Neoliberalizm ve kalkınmada damlama teorisi, Güney Küre’de hiçbir zaman geniş çapta bir desteğe sahip olmadı ve şimdi de her yerde modası geçiyor.

Öbür taraftan, Çin ders verme konusunda değil ama fakir ülkeleri sağlam altyapılarla donatma konusunda başarılı oldu. Evet, Çin’den alt yapı desteği alan bu ülkeler genellikle derin bir borç denizi içine düşüyorlar; ancak, Batılı bankaların gelişmekte olan dünyada bir alacaklı olarak sergiledikleri davranışlar göz önüne alındığında, ABD ve diğerleri, pek fazla parmakla gösterilecek bir konumda değiller.

Soğuk savaşlar eninde sonunda çekicilik ve iknanın yumuşak gücüyle kazanılır. ABD’nin, zirveye çıkmak için dünyanın geri kalanını, sadece maddi ürünlerini değil, aynı zamanda pazarladığı politik, siyasal ve ekonomik sistemi de satın almaya ikna etmesi gerekiyor.

ABD dünyanın en iyi bombardıman uçaklarını ve füze sistemlerini nasıl yapacağını biliyor olabilir, ancak bunlar cazibe ve ikna konusunda kendisine yardımcı olmayacak.

Batı eğer yeni soğuk savaşı kazanmak istiyorsa bir kez daha ekonomik, toplumsal ve siyasal sistemini dünyanın cazip sistemi haline getirmesi gerekiyor. ABD için bu, silah şiddetini azaltmak, çevresel düzenlemeleri iyileştirmek, eşitsizlik ve ırkçılıkla mücadele etmek ve temel hakları korumakla başlar. Dünyanın liderliğine layık olduğunu iddia eden bir güç, bunu ürettiği sistemin cazibesiyle kanıtlamak durumundadır. Aksi halde başkalarının kendi müzik ritmine ayak uydurmasını bekleyemez.


Bu yazı 17 Haziran 2022 tarihinde Project Syndicate’te “How the US Could Lose the New Cold War” başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak yapılıdan çeviride, editoryal düzenlemeye gidilmiştir.

JOSEPH E. STIGLITZ

Ekonomi alanında Nobel ödülü sahibi. Columbia Üniversitesi'nde profesör. Dünya Bankası'nın eski (1997-2000) baş ekonomisti.